2002 İlerleme Raporunda Vergilendirmeye İlişkin Değerlendirmeler Ve Bunlarin Geçerliliği
Bahattin KULU
Gelirler Genel Müdürlüğü
Daire Başkanı
AB tarafından Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği konusundaki yıllık gelişmeleri değerlendiren son raporu 9 Ekim 2002 günü resmen yayımlanmıştır. Türkiye-AB ilişkilerinde her alandaki yıllık ilerlemeleri gösteren ilerleme raporları genellikle yılın son çeyreğinde yayımlanmaktadır. 2002 yılı İlerleme Raporu , AB ilişkilerimiz açısın çok önemli dönüm noktalarından biri olacak Kopenhag Zirvesi öncesine rasgelmesi dolayısıyla önemi bir kez daha artmıştır. Ulusal Programımızın Bakanlar Kurulu tarafından onaylanarak Mart 2001’ de yayımlanmasından sonra düzenlenen ilk ilerleme raporu 2001 yılı İlerleme Raporu olmuştur. 2002 yılı İlerleme Raporu bu yönüyle de özel bir öneme sahiptir. Çünkü 2002 yılı Raporu, Ulusal Programdan sonra yayımlanan ilk rapor olan 2001 yılı İlerleme Raporundaki eleştirilen hususlardaki yapılan çalışmaların değerlendirildiği bir rapor olmuştur.
Son yayımlanan İlerleme Raporunun , 1998’den beri her yılın son aylarında yayımlanması mutad hale gelen ve Türkiye’nin bir yıllık AB ilişkilerindeki gelişmeleri değerlendiren raporlardan ayıran farklı özellikleri bulunmaktadır. Farklılıklardan birincisi yukarıda söylendiği gibi katılım müzakerelerine başlanması için tarih verilip-verilmeyeceği konusunda karar alınacak önemli bir zirve öncesi yayımlanmış olmasıdır. İkincisi ise 1999 aralık ayında Ülkemiz için tanınan aday ülke statüsünden sonra yayımlanan raporların özel önemini haiz olmasıdır.
1.AB Genişleme Süreci ve Türkiye:
Avrupa Birliği önemli kararlarından birini 1993 yılı Kopenhag Zirvesinde almıştır. AB genişleme süreci olarakta özetlenen bu yeni oluşum, eski Varşova Paktı üyelerini kapsayan bir genişleme fikrine dayanmaktadır. Merkezi ve Doğu Avrupa ülkeleri iki gruba ayrılarak tam üyelik için 1997’de bir strateji belirlenmiştir. Ancak bu ayırıma neden en önemli kriterler olan, demokrasi, insan hakları, ekonomik gelişme ve topluluk müktesebatının üstlenilmesi konularında derecelendirme iki grubun en önemli ayırım noktası olmuştur. Birinci grupta Polonya, Macaristan, Çek Cumriyeti, Estonya ve Slovenya yer almaktadır. Sözkonusu kriterler yönünden ikinci sırada ise Slovak Cumhuriyeti, Litvanya, Letonya , Bulgaristan ve Romanya bulunmaktadır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de bu grubun içine alınmıştır. Ülkemiz ise 1997’de açıklanan genişleme stratejisinin içine alınmamıştır. Değerlendirme de gümrük birliğinden övgüyle sözedilmesine karşın, siyasi kriterlerdeki olumsuzluklar ve ekonomik istikrarsızlığın devam ettiği yorumu getirilmiştir.
Son yıllarda AB önemli kararlarının alındığı zirvelerdeki değerlendirmeler, Türkiye açısından durumun ne olduğu sorusunu cevaplandıracaktır. Lüksemburg Zirvesi Aralık 1997’de yapılmış olup, genişleme konusunda önemle durulmuştur. Bu toplantıda Türkiye’nin tam üyeliğe olan ehliyeti teyit edilmekle birlikte, ilişkilerin güçlendirilmesi için belli konularda çaba harcanması gerektiği vurgulanmıştır. Bu konular esasında iki ana grupta özetlenebilir. Birincisi siyasi ve ekonomik reformların sürmesi, ikincisi ve belki de daha önemlisi, Kıbrıs konusunda çözüme gidilmesidir.
Haziran 1998’de yapılan Cardiff Zirvesi de üyeliğe ehliyetten öte, üyelik adayı statüsüne ilişkin ipuçlarını içermiştir. Bu zirvenin ardından diğer aday ülkelerde olduğu gibi, Türkiye içende
Kasım ayında 1998 İlerleme Raporu düzenlenmiştir.Aynı yılın aralık ayında düzenlenen
Viyana Zirvesi ile 1999 ortalarında yapılan Köln Zirvelerinde de önemli bir gelişme olmamıştır.
GSMH
Büyüme(%) Enflasyon Oranı İşsizlik
(%) Bütçe Dengesi
(%)
GSMH Yabancı Sermaye
Yatırımı
%GSMH
Bulgaristan 2.0 9.8 15.2 0.5 5.6
G.Kıbrıs.RK 4.2 2.7 4.3 -4.0 1.3
Çek C. 1.1 5.6 7.1 -3.8 7.8
Estonya 5.2 6.1 11.5 -0.5 8.1
Macaristan 4.5 12.4 7.4 -5.4 4.3
Letonya 6.1 3.9 14.0 -1.7 5.7
Litvanya 3.6 3.3 16.5 -2.9 4.8
Malta 3.4 3.6 6.0 -8.8 11.9
Polanya 4.2 9.9 13.6 -2.8 4.2
Romanya -1.0 46.3 6.2 -4.0 3.5
Slovakya 3.3 8.9 15.7 -7.0 4.4
Slovenya 4.2 8.0 6.8 -2.3 1.4
Türkiye 1.2 69.9 7.3 -15.7 0.8
AB-Türkiye ilişkilerinde son dönemlerdeki dönüm noktası, 1999 yılında yaşanan Marmara Depremlerinden sonra görülmüştür. Özellikle oluşan yumuşamadan sonra, yardım konusunda atılan somut adımlar resmi ilişkilerde de yeni bir gelişmenin habercisi oluşmuştur. Nihai olarak elde edilen en somut sonuç ise 10-11 Aralık 1999 tarihinde yapılan Helsinki Zirvesinde ,Türkiye’nin aday ülke konumunun kabul ve ilan edilmesi olmuştur. Adaylık statüsünden sonra, AB tarafından 2000 ve 2001 İlerleme Raporları ve Katılım Ortaklığı Belgesi hazırlanmıştır. Türkiye Ulusal Programı da Mart 2001’de AB’ne sunulmuştur.
Nihayet son günlerdeki en önemli gelişme,aday ülkeler için , her yıl yayımlanan ilerleme raporlarından 2002 ile ilgili olan İlerleme Raporları ve Stateji Belgesinin resmen açıklanmış olmasıdır. İzleyen kısımlarda Türkiye 2002 İlerleme Raporu irdelenecek olup, Stateji Belgesinden sadece aday ülkelerin genel ekonomik yapılarınını gösteren aşağıdaki tabloyu vermekle yetineceğiz
Bilindiği gibi AB-Türkiye ilişkilerinin son dönemlerindeki en önemli resmi belgeleri, yıllık ilerleme raporları ile Katılım Ortaklığı Belgesi olmaktadır. Ancak İlerleme raporlarından 1998 ve 1999 dönemi ile ilgili olanları , son üç yılın raporlarına kıyasla daha az öneme sahiptir. İlk iki rapor Türkiye’nin resmen adaylık statüsünün tanınmadığı bir aşamayla ilgili olduğundan, 2000 ,2001ve 2002 yılına ilişkin olanlardan farklı bir şekilde yorumlanmalıdır. Bu sebeple izleyen bölümlerde 2002 yılı İlerleme Raporu , önceki iki yılın (2000 ve 2001) İlerleme Raporlarında geçen değerlendirmeler ışığında ayrıntılı olarak irdelenecektir.
2. 2002 Yılı ilerleme Raporu:
Her yılın son aylarına doğru yayımlanan İlerleme Raporlarınn 2002 yılına ilişkin olanı, 9 Ekim günü resmen açıklanmıştır. Ekleri ile birlikte 155 sayfadan ibaret olan İlerleme Raporu dört ana bölümden oluşmuştur.Giriş bölümünde Türkiye AB ilişkileri genel olarak özetlenmiştir. Raporun en ağırlıklı kısmını oluşturan ikinci bölümünde, üyelik kriterleri açısından siyasi ve ekonomik gelişmeler hakkındaki değerlendirmeler ayrı ayrı ele alınmıştır. Sonuçlar ve genel değerlendirmeler de son iki bölümde yer almıştır. İkinci bölümdeki ekonomik kriterlerin incelenmesi 29 ayrı alandaki konular ayrı ayrı ele alınarak oluşturulmuştur. Bu konular AB müktesebatına uyum konusundaki mevzuat çalışmalarına parelel olarak oluşturulmuştur.Tarımdan istatistik, enerjiden taşımacılığa kadar tüm ekonomik faaliyetleri kapsayan 29 alandaki gelişmeler ayrıntılı bir biçimde değerlendirilmiştir. Ekonomik kriterlerin incelendiği kısmın 10. bölümü vergilendirme bölümüne ayrılmış olup, tüm değerlendirmelerde olduğu gibi birinci olarak son ilerleme raporundan bu tarafa gerçekleşen ilerleme kısmı ve ikinci olarakta genel değerlendirme kısmından oluşmaktadır. Öncelikle İlerleme Raporunun vergilendirme bölümü çevirisi aynen verilecek daha sonra ise değerlendirmelerimiz yer alacaktır.
2.1. 2002 İlerleme Raporu Vergilendirme Bölümü
İlerleme Raporunun vergilendirme bölümünde aynen şu ifadeler yer almıştır.
Son ilerleme raporundan bu yana gelişmeler
Son rapordan bu yana Türkiye dolaylı vergilendirme alanındaki mevzuatını Avrupa Birliği (AB)müktesebatına uyumlaştırma konusunda esaslı ilerlemeler kaydetmiştir.
Dolaylı vergilendirmede,KDV konusunda bir kanun 2001 Aralıkta kabul edildi. İthalatla bağlantılı hizmetlerin bedelinin vergi matrahına (ithalattaki vergi matrahı) dahil olması halinde, bu hizmetlerin teslimindeki çifte vergilendirme kaldırıldı ve böylece bu konudaki AB mevzuatına uyum sağlandı. Ancak Kanunda öngörülen esaslar için uygulama düzenlemeleri henüz yapılmadı. Türkiye, ayrıca, karşılıklı olmak kaydıyla Türkiye de yerleşik olmayan yabancı vergi mükelleflerine KDV iadesine izin veren hükümleri başlatmıştır. AB müktesebatına uygun olarak %26 ve %40 olan KDV oranları kaldırıldı.
2002 Haziranında ÖTV mevzuatında değişiklik yaptı,verginin kapsamı AB ye uyumlu hale getirildi, madeni yağlar için maktu vergi, tütün ve alkol ürünleri için nispi vergi uygulamasını başlattı. Bu düzenlemeler madeni yağlarda AB mevzuatı ile esaslı bir uyum öngörmektedir. Bu ürünlere uygulanan oranlar büyük ölçüde AB nin asgari oranları ile uyumludur. Alkollü içeceklerde bu değişiklik bir ilerlemeyi getirmekte ancak, verginin yapısı ve kapsamı ile ilgili daha fazla uyum gerekmektedir. Ancak, vergi, bazı ürünler için belli ürünlere karşı ayırımcılıkla sonuçlanabilecek ölçüde artırılabilir.
Doğrudan vergilendirme, idari kapasite ve idari işbirliği alanında kaydedilebilir bir ilerleme yoktur.
Genel Değerlendirme
Türkiye, dolaylı vergilendirmede, özellikle %26 ve %40 KDV oranlarının kaldırılmasında ve madeni yağlarda maktu vergileme konusunda esaslı bir ilerleme kaydetmiştir.
Bununla birlikte hem KDV hem de ÖTV konusunda, verginin kapsamı ve oranları ile ilgili hala daha fazla uyum yapma ihtiyacı vardır. Kişisel vergi numarası sisteminin başlatılması ve devamında bunun kullanımının yaygınlaştırılması , vergi tahsilinde etkinliği artırmaya yardım etmiştir ve bunlar sevindirici bir gelişmedir. Türkiye’nin şimdi bunun etkin uygulamasını sağlaması gerekir.
Dorudan vergilendirme ile ilgili 2000 yılında aşağıdaki değişiklikler yapıldı. Türk mevzuatının Topluluk müktesebatı ile uyumu kısmidir. Bununla birlikte mevzuatını AB mevzuatına tam uyumlaştırmada daha fazla gayret sarf etmesi gerekmektedir.
Komisyonun 1998 yılı raporu, özellikle dolaylı vergilendirme alanında,özellikle hem KDV hem de tüketim vergileri ve ÖTV nin oranları ve kapsamı konusunda AB mevzuatına uyumun sınırlı olduğunu belirtmişti.
1998 yılından bu yana KDV ve ÖTV nin yapısı ve oranları konusunda, aynı zamanda doğrudan vergilendirme ile ilgili özellikle, bölünme,hisse değişimi,tasfiyeden doğan sermaye kazançları konusunda esaslı ilerlemeler kaydedilmiştir. Genel olarak doğrudan ve dolaylı vergilendirme alanında AB müktesebatı ile uyum kısmidir.
Türkiye doğrudan vergilendirme alanında tam uyumu sağlamak, ÖTV ve KDVnin oranları ve yapısını AB müktesebatı ile aynı düzeye getirmede daha fazla gayret sarf etmeye odaklanmalıdır. Ayrıca vergi idaresinin, mükelleflerin gönüllü uyumunu temin etmek için modernleştirilmesi ve güçlendirilmesi gerekmektedir
2.2. 2002 İlerleme Raporunda Yeralan İfadeler Nasıl Anlaşılmalıdır:
Önceki bölümde çevirisi yer alan İlerleme Raporu vergilendirme bölümünde görüldüğü üzere konular belli vergiler üzerine odaklanmış ve ayrıntılı değerlendirmelere girilmemiştir. Aslında iki farklı bölümde de benzer ifadeler yer almış ancak birinci bölümdeki değerlendirmelerde son bir yıldaki gelişmelerin dışına çıkılmamaya gayret edilmiştir.
İlk olarak geçen bir yıllık sürede dolaylı vergiler alanında önemli bir gelişme olduğu vurgulanmıştır. Burada özellikle haziran 2002 de kanunlaşan özel tüketim vergisi kastedilmektedir. Bilindiği gibi daha önce ötv konusu ürünler vergilendirilmekte olmasına karşın işleyiş tekniği olarak AB ötv mevzuatıyla karşılaştırılmasında bile güçlük bulunuyordu. Çünkü verginin konusu, mükellefi, istisnalar, verginin ödenmesi vb temel özellikleri belirleyen kurallar çok dağınık ve karmaşık bir durumda bulunmaktaydı. 4760 sayılı yasa ile birlikte artık en iddiasız ifadeyle AB ötv müktesebatı ile karşılaştırılabilir bir ötv mevzuatımız oluşturulmuştur. Bu ilerleme , uzun yıllardır gerçekleştirilemeyen ( kdv dışında) dolaylı vergilerdeki karmaşık yapıyı tek bir kanun adı altında birleştirilerek uygulama basitliği sağlamıştır. Ancak İlerleme Raporundaki ifadede dolaylı vergiler denilmek suretiyle 4731 sayılı kanunla kdvk’nda yapılan iki adet değişikliğin de ilerleme açısından olumlu olarak değerlendiği anlaşılmaktadır.
Olumlu değerlendirilen gelişmelerden 4731 sayılı kanunla getirilen iki değişiklik esas olarak Mart 2001 yılında yayımlanan Ulusal Programın vergilendirme konusunda verilen taahhütlerimizin yerine getirilmesi olarak söylenebilir. 4731 sayılı kanunun İlerleme Raporuyla ilgili kısımları aşağıya aynen alınmıştır.
“A)11 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinin sonuna aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
Türkiye'de ikametgâhı, işyeri, kanuni ve iş merkezi bulunmayanların taşımacılık faaliyetlerine ilişkin olarak satın alacakları mal ve hizmetler ile fuar, panayır ve sergilere katılımları dolayısıyla satın alacakları mal ve hizmetler nedeniyle ödedikleri katma değer vergisi, karşılıklı olmak kaydıyla iade edilir.Maliye Bakanlığı iadeden faydalanacak mal ve hizmetler ile uygulamaya ilişkin usul ve esasları tespit etmeye yetkilidir.
B) 21 inci maddesinin (c) bendinde yer alan "diğer giderler ve ödemeler" ibaresi "diğer giderler ve ödemelerden vergilendirilmeyenler" şeklinde değiştirilmiştir.”
Kanunun 5. maddesi ile getirilen A bendi ile Türkiye de mükellef olmayan kişi ya da kurumların işletmeleri ile ilgili giderlerin iadesine imkan tanıyan bir değişiklik yapılmıştır. Yapılan bu değişiklik, Ulusal Programın orta vadeli hedefleri arasında yer almış olmasına rağmen kısa vadede (2001 yılı ) gerçekleştirilmiştir. Söz konusu madde ile kdv istisnalarının düzenlendiği 11.maddeye ekleme yapılmak suretiyle 6 nolu AB Konsey direktifine uyum sağlanmıştır.
4731 sayılı Kanunun 5 maddesinin b bendi ile de Ulusal Programda kısa vadeli hedefler arasında sayılan yine 6 nolu Konsey direktifi ile uyum sağlanmıştır. Madde düzenleniş tekniği olarak kdv kanununun istisna maddelerinde değil , ithalatta matrahı düzenleyen 21. maddesi c bendinde ibare değişikliğine gidilerek yapılmıştır. Yapılan değişiklik ile esasında ek bir istisna getirilmemiştir. Ancak uygulamada ithalatın gerçekleşmesi sırasında yaptırılan hizmetler için kdv uygulamasından sonra ithalat beyannamesi düzenlenirken matrahın belirlenmesinde kdvk madde 21 gereği(4731 sayılı kanundan önceki şekline göre) vergilenen bir hizmet tekrar kdv uygulamasına konu olmakta veya tartışmalı bir durum oluşmakta idi. Yapılan söz konusu değişiklikle artık bu konudaki belirsizlik tümüyle ortadan kalkarak aynı hizmetten mükerrer vergileme sorunu çözülmüş ve 6 nolu AB kdv direktifi ile parelel hale gelmiştir.
İlerleme Raporunda kdv de değişikler olumlu bulunması yanında kdvk md 21 deki değişikliğin uygulama düzenlemesinin yapılmadığı eleştirisi getirilmiştir. Ancak bu teknik açısından yanlış bir eleştiri olmuştur. Çünkü söz konusu madde değişikliği ile zaten uygulanan bir işlemin (ithalatta matrahın) belirlenmesindeki tereddüt giderilmiş ve mükerrer vergileme yapılması ihtimali ortadan kaldırılmıştır. Bu maddenin (kdvk md 21) uygulanması için ayrıca bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmamaktadır.
İlerleme Raporunda % 26 ve 40’lık yükseltilmiş kdv oranlarının kaldırılmasından da olumlu olarak bahsedilmiştir. AB kdv kanunu sayılan 6 nolu Direktife göre tüm üye ülkelerin mal teslimi ve hizmet ifalarında standart bir oran uygulanması ve bunun da %15’den aşağı olamayacağı kararlaştırılmıştır. Burada belirlenen ülkeler için uygulanan normal(ya da genel) oran kuralının ortaya konmasıdır. Tek bir oran belirlenmemiş ,ancak bununla birlikte asgari sınırlar getirilerek belli bir ortak uygulamanın şekli oluşturulmuştur.
Bu genel oran belirlemesi dışında bir ya da iki indirilmiş oran uygulanabilecektir. Ancak bu indirilmiş oran tıpkı genel oranda olduğu gibi bir asgari ( %5) rakamla alt ucu tanımlanmıştır. Yine üye ülkeler indirimli oran uygulayacakları mal ve hizmetlerin neler olacağı konusu da 6 nolu Direktife eklenen (H) listesi ile belirlenmiştir. Yani üye ülkeler ,her mal ve hizmet için indirilmiş kdv oranı belirleme yetkileri bulunmayıp, sadece H listesinde yer alan mal ve hizmetler için indirilmiş oran uygulaması yapabileceklerdir. Bilindiği gibi,ötv kanunu yürürlüğe girmesi ile birlikte yayımlanan 2002/4480 sayılı BKK ile % 26 ve 40’lık kdv uygulamasına son verilmiştir. Bu değişiklikle yukarıda kısaca özetlediğimiz AB kdv oran yapısı ile ilgili önemli bir ilerleme sağlanmıştır. Artık oran açısından genel oran üzerinde yükseltilmiş oran uygulamasının tamamen sona ermesi , indirilmiş oranlar hakkında değişikleri gündeme almayı gerekli kılmaktadır.
İlerleme Raporunun vergilendirme kısmının ilk iki paragrafı yukarıda irdelenmiştir. Üçüncü paragrafında ise ötv düzenlemelerine ilişkin biraz ayrıntılı değerlendirmeler yer almıştır. Akaryakıt ürünlerinde maktu vergileme, tütün mamülleri ve alkollü içeceklerde oransal vergilemeye geçilmesinden olumlu bir adım olarak bahsedilmiştir. Özellikle akaryakıt ürünlerindeki vergilemede uyumun oldukça iyi olduğu ve minumum vergileme açısından da bir sorun olmadığı vurgulanmıştır. Alkollü içkiler konusunda ise, ilerleme sağlanmasına rağmen hala verginin kapsamı ve yapısı itibariyle ilerleme sağlanması gerektiği belirtilmiştir.
Gerçekten ötv uygulamasına geçtikten sonra akaryakıt ürünlerinin vergilenmesinde AB müktesebatı açısından büyük ilerleme sağlanmıştır. Ancak İlerleme Raporundaki alkollü içkiler için verginin yapısı ve kapsamında ilerleme eleştirisi çok anlamlı olmamıştır. Zira ilerleme yapılması gereken değişiklerin somut olarak neyi kastettiği anlaşılmamakta diğer taraftan verginin kapsamı olarak AB ötv müktesebatında serbest uygulama (ötv kapsamının genişletilmesi konusunda üye ülkelere izin verilmektedir) imkanı zaten bulunmaktadır. Ayrıca alkollü içkiler konusunda bazı ürünler için vergileme artışı, ayırımcılığı daha çok artırır eleştirisi de AB müktesebatı ile açıklanabilecek bir ifade değildir. Bu ürünlerdeki esas uyumsuz olduğumuz vergileme ölçüsüne( AB müktesebatı maktu ,mevcut ötv uygulamamız ise nisbi olarak vergilemektedir.) hiç değinilmemiştir.
Bir önceki İlerleme Raporundan bu yana olan gelişmeler kısmının ise son paragrafında ,idari kapasite , dolaysız vergiler ve tahsilatta işbirliği konularında ise bir gelişme olmadığı vurgulanmıştır.
Genel değerlendirme kısmında ise yukarıda açıklanan hususların kısmen tekrarı yanında daha geniş bir periyot(1998-2002) ile vergilendirme konusu irdelenmiştir. Bu bölümün ilk paragrafında özellikle tek vergi numarasındaki gelişmeden çok olumlu olarak bahsedilmiştir. Gerçekten de 4358 sayılı Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması Hakkındaki Kanunla (4.4.1998)çok önemli adım atılmış, ve bu kanunla alınan yetkilerin kullanıldığı 19.6.2001’de yayımlanan 2 nolu genel tebliğ ile bu konuda büyük ilerleme sağlanmıştır.
Dolaysız vergilerde 2000 yılındaki kanun değişikliklerinden olumlu bir gelişme olarak vurgulanmıştır. Burada kastedilen 4684 sayılı kanun ile kurumlar vergisi ve ve diğer vergi kanunlarında yapılan değişikliklerdir. Çünkü raporun izleyen bölümünde dolaysız vergilerdeki değişiklikler olarak birleşme,bölünme ve hisse değişimi işlemleri özellikle vurgulanmıştır. 4684 sayılı kanun ile kurumlar vergisi sisteminde daha önceden olmayan bölünme ve hisse değişimi konuları ilk defa vergi sistemimize girmiştir.
AB Direktifi ile uyum konusunda eksik olan husus , kurumlar vergisinde “bölünme “ ve “hisse değişimi” düzenlemelerinin bulunmaması idi. Bu eksiklik te 4684 sayılı kanunla giderilmiş ve 3.7.2001 tarihinden itibaren kurumlar vergisi sistemimize girmiştir. Bu işlemlerde de aynen birleşme ve devir işlemlerinde olduğu gibi vergiden istisna edilmesi için işleme taraf olan şirketlerin tam mükellef kurum olması gerekmektedir.
AB nin (90/434)sayılı Direktifi ile ilgili düzenlemeleri iç hukukumuz açısından değerlendirdiğimizde , genel olarak uyumlu bir kurumlar vergisi sistemimiz bulunduğunu söyleyebiliriz. Ancak bununla birlikte , tam üyelik sırasında kurumlar vergisi 36,37.38 ve 39 uncu maddeleri şumulünün AB üyesi ülkelerde geçerli olmasını sağlayacak şekilde genişletilmesi gerekecek olup, çalışmalar buna göre sürdürülmelidir. Ayrıca bölünme ve hisse değişimi düzenlemelerinde uygulamanın da genel bir esasa bağlanması gereklidir.
3.Önceki İlerleme Raporları ve 2002 İlerleme Raporu Karşılaştırılması:
3.1. 2000 Yılı İlerleme Raporu ve Katılım Ortaklığı Belgesi:
AB tarafından Türkiyenin adaylık sürecinde yapması gerekenlerin özetlendiği Katılım Ortaklığı Belgesinde ve 2000 yılı İlerleme Raporunda vergilendirme bölümünde geçen ifadelere baktığımızda eleştirilerin şu temel noktalarda odaklandığı anlaşılmaktadır.
a. Kdv alanında vergi oranları ve vergiden istisna edilen işlerin kapsamında uyumlaştırma artırılmalıdır.
b. Özel tüketim vergisi alanında vergi yapısı ve vergi oranlarında uyumlaştırma artırılmalıdır.
c. Gelir idaresinin yapısı güçlendirilmelidir
3.2. 2001 İlerleme Raporu:
2001 İlerleme Raporunun bir yıllık periyottaki değerlendirmelerinin yer aldığı bölümde şu ifadeler yer almıştır. “Dolaylı vergilendirme alanında, Haziran 2001’de motor yakıtı olarak kullanılan LPG üzerindeki minimum özel tüketim vergisi düzeyleri Topluluk minimum düzeyinin üzerine çıkarılmıştır. Şu anda, bütün motor yakıtlarındaki (likit petrol gazı –LPG, kurşunlu, kurşunsuz yakıt ve dizel) vergi düzeyi Topluluk minimum düzeyinden daha yüksektir.
Dolaysız vergilere gelince, Türkiye Haziran 2001’de mevcut kanunlarda birçok değişikliği kabul etmiştir. Yurtiçi işlemlerle ilgili hisse değişimi, varlıkların transferi, bölünme, birleşme hakkındaki ilgili mevzuata ( Topluluk-EU- mevzuatı) uygun olarak, hisse değişimi, bölünme, birleşmeden doğan sermaye kazançları kurumlar vergisinden muaf tutulmuştur. Ayrıca, ilgili Topluluk mevzuatına uygun olarak, şirketlerin sermaye artırımı üzerindeki dolaylı vergilerin oranı indirilmiştir.
Kişisel kimlik numarasının (vergi kimlik numarası) kullanımı bazı finansal işlemlere de yaygınlaştırılmıştır.
İdari kapasite ile ilgili olarak, şahsi vergi kimlik numarası uygulaması, vergi tahsilatının etkinliğini artırmayı amaçlamaktadır”
Vergilendirme bölümünde öncelikle belli alanlarda yapılan yasal değişikliklerin AB vergi müktesebatı açısından olumlu gelişmeleri özetlenmiştir. Vergilendirme bölümündeki bu değerlendirmeler, üç ayrı konudaki uyumlaşma çalışmaları olarak ayrılabilir. Bunlardan birincisi, LPG vergilemesindeki değişiklikler, kurumlar vergisinde hisse değişimi ve bölünmeye ilişkin getirilen hükümler ve tek vergi numarası uygulamasının genişletilmesi konularıdır.
2002 yılı İlerleme Raporundaki ifadeleri daha iyi değerlendirebilmek için, yukarıda kısaca özetlediğimiz 2001 ve 2000 İlerleme Raporlarını da göz önüne almak gerekmektedir. Bütün ilerleme raporlarındaki değerlendirmelerde dikkat çeken husus, ifadelerde ayrıntıya ve özel konulara girmeden yapılan değişiklerin çok genel olarak irdelenmesidir.
4. 2002 Yılı İlerleme Raporunun Genel Olarak Değerlendirilmesi:
Türkiye’nin AB tam üyelik sürecindeki bir yıllık gelişmesinin AB Komisyonu tarafından değerlendirildiği 2002 İlerleme Raporu, 9 Ekim 2002 tarihinde resmen yayımlanmıştır. Bu Raporda da vergilendirme bölümünde önceki yıllardaki değerlendirmelere göre çok belirgin bir fark bulunmamaktadır. Önceki değerlendirme olduğu gibi bir yıl içerisinde AB müktesebatı açısından kaydedilen gelişmelerden olumlu olarak bahsedilmiş , devamında eksiklik içeren hususlar çok genel ifadelerle eleştirilmiştir. Gerçekten de 2002 İlerleme Raporunda da özellikle kdv deki değişiklikler ve ötv kanunlaşmasından olumlu olarak söz edilmiş ancak bu alanlarda yapılması gereken hala ilave değişiklikler olduğu vurgulanmıştır. Dolaysız vergilerde raporda benzer değerlendirmelerle yer almıştır.
İlerleme Raporunda olumlu olarak bahsedilen kdv ile ilgili değişiklikler (4731 sayılı kanunla kdv istisna uygulamasında iki ayrı değişiklik), ötv kanunlaşması ve dolaysız vergi alanında (kurumlar vergisinde 4684 sayılı kanunla getirilen bölünme ve hisse değişimi istisnalarında) yapılan düzenlemeler sayılmıştır. Mevzuat olarak yapılan bu uyum çalışmalarından başka özellikle tek vergi numarasındaki uygulamadan övgüyle söz edilmiştir.
Olumlu gelişmeler sayıldıktan sonra bir yönüyle önümüzdeki dönemlerde uyumlaşma çalışmalarının planını çizen eleştirilere İlerleme Raporunda yer verilmiştir. 2002 İlerleme Raporunda eleştirilen hususları şu şekilde özetlenebilir.
a. Dolaylı vergilendirme alanında daha fazla uyum gerekmektedir.
b. Vergi idaresi güçlendirilmeli ve modernleştirilmelidir.
c. Kdv ve ötv ‘de vergi oran ve yapısı AB müktesebatı ile daha çok uyumlaşması gerekmektedir.
Önceki Raporlarda olduğu gibi eleştiri içeren kısımlar çok genel ifadelerle yer almış ve yapılması istenen ilerlemelerin tam neyi kastetdiği belirsiz kalmıştır. Pek tabiidir ki, eleştiri konusu hususlar için Türk vergi yapısının eksiksiz olduğu hiçbir zaman söylenemez. Ancak eleştirilen hususlarda olumlu adım atabilmenin ne olduğu konusunda bir çerçevenin çizilmesi de çok büyük önem arzetmektedir. Kaldı ki, özellikle dolaysız vergiler alanında olduğu gibi bir kısım hükümlerin AB müktesebatıyla tam uyumlu olması ancak AB üyesi olma önkoşulu ile sağlanabilir. Örneğin AB müktesebatında bir şirketin belli kurallara uyarak bölünmesi halinde , bölünme işleminden kaynaklanan herhangi bir kurumlar vergisi yükü doğmayacağı hükmü bulunmaktadır. Bu kuralı tüm AB sınırları içinde uygulayabilmek için, doğal olarak bu sınırların ekonomik birliktelikte olduğunu kabul eden anlayışta olan bir ülke gereklidir. Diğer deyişle tam üye bir ülke olmasıyla sağlanabilecek bir vergi teşviğidir. Kurumlar vergisi sistemimize giren bölünme işlemindeki vergi istisnasının uygulanması pek tabiidir ki, ülke sınırlarında faaliyette olan (tam mükellef) şirketler için geçerli olmaktadır. Yani AB üyesi olmadan AB sınırlarında geçerli olabilecek bir düzenleme beklenmemelidir.Diğer bir ifadeyle tam mükellef olmayan kurumlar için kullanılabilecek bir hak değildir . Çünkü AB müktesebatındaki uygulama üye olmayan bir ülke sınırlarındaki faaliyetleri kapsamamaktadır. İşte bu türden uygulaması, üyelikle ayrılamaz özellikteki mevzuat için ilerleme beklenmesi anlamlı olmayacaktır.
AB adaylık sürecimizde beklenen gelişme; ancak AB vergi müktesebatı ile vergi yapımız arasındaki farklılıkların çok iyi bir şekilde sistematik olarak belirlenmesi ve üyelik aşamasında hızla gerçekleştirilmesi gereken değişikliklerin kamu gelirlerinde büyük kayıplara yol açmamasının önlemini bugünden almak olmalıdır. Özellikle ötv ve kdv kapsam ve yapısında (vergileme ölçüleri, işleyiş prosedürü, indirim ve istisna koşulları vb. alanlarda)AB müktesebatı ile parelelliklerin artırılması gerekmektedir. Ötv alanında ürünler için belirlenen asgari vergi tutar ve oranları ile bu ürünlerdeki Türk vergi yükünün yaklaştırılmasına çalışılmalıdır. Kdv ise özellikle düşük vergi oran uygulaması ile bu kapsama giren ürün ve hizmet grubu AB uygulaması ile birlikte yeniden ele alınmalı ve derece derece uyumun artırılarak, üyelik esnasında kısa süre içerinde istenecek tam uyumun zorlukları ve buna bağlı sosyal ve ekonomik maliyet düşürülmelidir.
Vergilendirme alanında, AB müktesebatına uyum çalışmalarında göz önünde bulunduracağımız 400’e yakın düzenleme bulunmaktadır. Bu mevzuatın çok büyük bir ağırlığı başta kdv ve ötv olmak üzere dolaylı vergilerle ilgilidir. Tam üyelik aşamasında kesin bağlayıcılığı olan düzenlemeleri Türk vergi yapısını uyumlaşlaştırma çalışmaları açısından sınıflandırdığımızda iki farklı guba ayrırabiliriz. Birinci grupta yapılacak teknik çalışmalarla uyumlaşmanın sağlanabileceği ve vergi politikası ile vergi gelirlerini etkilemeyecek olan düzenlemeler sayılabilir. Bunların en tipik örnekleri AB müktesebatındaki idari işbirliği düzenlemeleridir. Diğer taraftan uyumlaşmanın vergi yüküne ve vergi gelirlerine etki edecek sonuçları olan düzenlemeler de bulunmaktadır. Örneğin sigara üzerinde AB ötv kuralı ile belirlenen asgari vergi oran/tutarına veya mevcut kdv sistemimizde olmayan bir AB kdv istisna düzenlemesine uyum çok önemli sonuçlar doğuracaktır. Daha önceden olan vergi yükünün artması veya vergilenen bir işlemin vergi istisnası olarak işlem görmesi çok önemli bir sonuç doğurmaktadır. İşte bu sebeble vergilendirme ile ilgili uyumlaşma, AB gelişiminde de tecrübe edildiği gibi en zor ilerleme sağlanacak alanlardan biridir. Bu durum, vergi idaresinin işini bir kat daha ağırlaştırmaktadır.
Kısaca özetlersek, kaçınılmaz olarak yapılacak değişikliklerin vergi gelirlerimizde azalmaya neden olmayacak ve gelir dağılımında daha eşitsiz bir duruma yol açmayacak olanlara öncelik vererek uyum çalışmalarınına devam etmeliyiz. Vergilendirme alanında bu nitelikte olmayan değişiklikler konusunda ise , belli bir ulusal strateji çerçevesinde en az ekonomik ve sosyal maliyetle gerçekleştirilmesi ilkesine bağlı kalarak çalışmalar sürdürülmelidir.