x

Türkiye-AB İlişkilerinde Vergilendirme ve 2001 İlerleme Raporunda Vergilendirmeye İlişkin Konuların Değerlendirilmesi

Türkiye-AB İlişkilerinde Vergilendirme ve 2001 İlerleme Raporunda Vergilendirmeye İlişkin Konuların Değerlendirilmesi

Bahattin KULU
Gelirler Genel Müdürlüğü Daire Başkanı

AB tarafından her yıl, Türkiye'nin AB’ ye tam üyeliği konusundaki yıllık gelişmeleri değerlendiren son raporu 13 kasım 2001 günü resmen yayımlanmıştır. Son yayımlanan bu rapor önceki raporlardan farklı bir özel öneme sahiptir. Bilindiği üzere, AB —Türkiye ilişkilerinde dönüm noktası sayılan en önemli belgelerden Ulusal Program Bakanlar Kurulu tarafından onaylanarak Mart 2001' de yayımlanmıştır. İşte 2001 yılı ilerleme Raporu bu yönüyle Ulusal Program ve sonrasındaki gelişmelerin değerlendirildiği çok önemli bir belge niteliğini kazanmıştır.
Son yayımlanan ilerleme Raporunun, 1998'den beri her yılın son aylarında yayımlanması mutad hale gelen ve Türkiye'nin bir yıllık AB ilişkilerindeki gelişmeleri değerlendiren raporlardan farklı özellikleri bulunmaktadır. Birincisi yukarıda bahsedildiği gibi Ulusal Programın AB’ ye sunulmasından sonra, Ulusal programla birlikte bir yıllık gelişmeleri değerlendiren ilk rapor olmasıdır. İkincisi ise 1999 Aralık ayında Ülkemiz için tanınan aday ülke statüsünden sonra yayımlanan raporların özel öneminden kaynaklanmaktadır.
Makalemizde öncelikle, AB-Türkiye ilişkilerinin tarihi sürecinde geçen önemli olaylar ve gelişmeler hakkında bilgi verilecek, ardından AB-Türkiye ilişkilerinde özellikle son dönemlerdeki resmi belgeler ve bu belgelerdeki vergilendirmeye ilişkin hususların geniş bir değerlendirmesini sunacağız. Son kısımda ise 2001 İlerleme Raporunda geçen ifadeleri ayrıntılı olarak tartışacağız.
1. Türkiye - AB İlişkilerininTarihi Perspektifi ve Önemli Olaylar: 1
Türkiye'nin, AB ile olan ilişkilerinde 40 yılı aşkın bir geçmişi bulunmaktadır. İlk olarak o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğunun kurulmasından kısa bir süre sonra 1959'da, tam üyelik için  müracatta  bulunmuştur. Cumhuriyetin kurulmasından önce süregelen batılılaşma hedeflerinin bir yansıması olarak bu türden oluşumlara hep yakın ilgi duyulmuştur. Nitekim Avrupa Konseyi, OECD ve NATO'ya bu politikaların sonucunda girilmiştir.
1959'da yapılan başvuruya, Türkiye'nin ekonomik gelişmişlik düzeyinin yeterli olmadığı ileri sürülmüş ve tam üyelik şartlarının oluşmasına kadar bir ortaklık anlaşmasının imzalanması teklif edilmiştir. 1963 yılında bu amaca yönelik olarak Ankara Antlaşması imzalanmıştır. Bu Antlaşmadan sonra, öngörülen üç aşamadan (hazırlık, geçiş ve nihai) ilkinin dolduğu taraflarca kabul edilerek 1970'de imzalanan Katma Protokol, karşılıklı yükümlülükleri belirlemiş olmaktadır.
Ankara Anlaşmasında ve Katma Protokoldeki karşılıklı yükümlülüklerdeki sürüncemeler gündeme gelmiş ve 60'lı ve 70'li yıllarda çok somut ilerlemeler sağlanamamıştır. Özellikle yetmişli yıllarda Ülkemiz ekonomik dengelerinin bozulması ve gümrük duvarlarının terkedilmemesini savunan ithal ikameci politikalar, ilişkilere belli bir canlılık sağlayamamıştır.
1980'den sonra kurulan ilk sivil yönetimle birlikte, değişen ekonomik anlayışında katkılarıyla ilişkilerde yeni bir dönemi başlatmıştır. îlk olarak 1987'de tam üyelik müracatı tekrar yapılmış ve hemen ardından gümrük vergilerinde istenen indirimler için çalışmalar başlatılmıştır.
Bu başvuruya verilen cevapta genelde olumlu bulunmakla birlikte çok önemli bir şart olarak gümrük birliğinin Türkiye tarafından tamamlanması istenmiştir. Belkide AB ilişkilerimizde en önemli adım olarak, 5 mart 1995'de yapılan Ortaklık Konseyi toplantısında alınan karar uyarınca, Türkiye, AB gümrük birliğine 1 Ocak 1996'da geçilmiştir.
Gümrük Birliği açısından Türkiye şu anda çok özel bir konuma sahiptir. Üye olmadığı halde, gümrük birliğine dahil Türkiye dışında hiç bir ülke bulunmamaktadır. Gümrük birliği konusunda çok büyük sorun çıkmamasına karşın, AB tarafından taahhüt edilen 2-3 milyar euro'luk yardım verilmemiştir. Bu yardımlar konusunda da en önemli rolü, Yunanistan'ın muhalif kararları oynamıştır.
1.1.AB Genişleme Süreci ve Türkiye:
Avrupa Birliği önemli kararlarından birini 1993 yılı Kopenhag Zirvesinde almıştır. AB genişleme süreci olarakta özetlenen bu yeni oluşum, eski Varşova Paktı üyelerini kapsayan bir genişleme fikrine dayanmaktadır. Merkezi ve Doğu Avrupa ülkeleri iki gruba ayrılarak tam üyelik için 1997'de bir strateji belirlenmiştir. Ancak bu ayırıma neden en önemli kriterler olan, demokrasi, insan haklan, ekonomik gelişme ve topluluk müktesebatının üstlenilmesi konularında derecelendirme iki grubun en önemli ayırım noktası olmuştur. Birinci grupta Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya ve Slovenya yer almaktadır. Sözkonusu kriterler yönünden ikinci sırada ise, Slovak Cumhuriyeti, Litvanya, Letonya, Bulgaristan ve Romanya bulunmaktadır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de bu grubun içine alınmıştır. Ülkemiz ise, 1997'de açıklanan genişleme stratejisinin içine alınmamıştır. Değerlendirme de gümrük birliğinden övgüyle bahsolunmasına karşın, siyasi kriterlerdeki olumsuzluklar ve ekonomik istikrarsızlığın devam ettiği yorumu getirilmiştir.
Son yıllarda AB , önemli kararlarının alındığı zirvelerdeki değerlendirmeler, Türkiye açısından durumun ne olduğu sorusunu cevaplandıracaktır. Lüksemburg Zirvesi aralık 1997'de yapılmış olup, genişleme konusunda önemle durulmuştur. Bu toplantıda Türkiye'nin tam üyeliğe olan ehliyeti teyit edilmekle birlikte, ilişkilerin güçlendirilmesi için belli konularda çaba harcanması gerektiği vurgulanmıştır. Bu konular esasında iki ana grupta özetlenebilir. Birincisi siyasi ve ekonomik reformların sürmesi, ikincisi ve belki de daha önemlisi, Kıbrıs konusunda çözüme gidilmesidir.
Haziran 1998'de yapılan Cardiff Zirvesinde üyeliğe ehliyetten öte, üyelik adayı statüsüne ilişkin ip uçlarını içermiştir. Bu zirvenin ardından diğer aday ülkelere olduğu gibi, kasım ayında 1998 ilerleme Raporu düzenlenmiştir. Aynı yılın aralık ayında düzenlenen Viyana Zirvesi ve 1999 ortalarında yapılan Köln Zirvelerinde   de önemli bir gelişme olmamıştır.
AB-Türkiye ilişkilerinde son dönemlerdeki dönüm noktası, yaşanan Marmara Depremlerinden sonra görülmüştür. Özellikle oluşan yumuşamadan sonra, yardım konusunda somut adımlar atılması, resmi ilişkilerde de yeni bir gelişmenin habercisi olduğunu göstermiştir. Nihai olarak en somut sonuç, 10-11 Aralık 1999 tarihinde yapılan Helsinki Zirvesinde,Türkiye'nin aday ülke konumu kabul ve ilan edilerek yaşanmıştır. Türkiye diğer aday ülkelerle birlikte, katılım süreci ile ilgili tüm toplantılara katılma imkanı elde etmiştir. Ayrıca AB bir katılım ortaklığı belgesi hazırlanması öngörülmüştür. Türkiye tarafından hazırlanacak Ulusal Program'da yine bu Zirvenin sonuçlarından biri olarak ortaya çıkmıştır.
1.2. Helsinki    Sonrasında Türkiye'nin AB Tarafından Değerlendirilmesi :
Bilindiği gibi AB-Türkiye ilişkilerinin son dönemlerinde en önemli resmi belgeler, yıllık ilerleme raporları ve Katılım Ortaklığı Belgesi olmaktadır. Ancak ilerleme Raporlarından 1998 ve 1999 dönemi ile ilgili olanları, son iki yılın raporlarına nispetle daha az öneme sahiptir. Zira bu ilk iki rapor Türkiye'nin resmen adaylık statüsünün tanınmadığı bir aşamayla ilgili olduğundan, 2000 ve 2001 yılı ilgili olanlardan farklı bir şekilde yorumlanmalıdır. Bu sebeple izleyen bölümlerde sadece son iki ilerleme Raporu, Katılım Ortaklığı Belgesi ve Ulusal Programla ilgili değerlendirmelere yer verilecektir. Konunun özellikle vergi bölümlerinde geçen ifadeler ayrıntılı olarak ele alınacak olup, değerlendirmelerin kaynaklandığı gelişmeler izah edilecektir.
2. 2000 Yılı ilerleme Raporu ve Katılım Ortaklığı Belgesinde Vergilendirme
Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde her yıl için ilgili yılda yapılanların yer aldığı düzenli bir çalışma sürdürülmektedir. Öte yandan aday ülke statüsünün tanınmasından sonra, aday ülke konumundaki Ülkemiz için oluşturulan Katılım Ortaklığı Belgesinde vergilendirme konusuna ayrı bir bölüm olarak yer verilmiştir. Katılım Ortaklığı Belgesinde vergilendirmeye ilişkin olarak Türkiye'ye genel nitelikli bir hedef gösterilmiştir.
2.1. Katılım Ortaklığı Belgesinde Yer Alan Hedefler
Katılım Ortaklığı Belgesinin vergilendirme bölümünde şu ifadeler yer almaktadır.
"Özellikle oranlar, işlem muafiyet kapsamı, vergilendirme kapsamı ve vergi yapısı olmak üzere tüketim vergileri ve KDV konularında uyuma başlanması; yeni vergi önlemlerinin kurumlar vergisi işleyiş prensipleri ile uyumlu olmasının güvenceye alınması ve ayırımcı önlemlerin elenmesi.
Ulusal mevzuatın AB müktesebatı ile uyumuna başlanması."
Yukarıda ifade edilen hususları kısa vadeli öncelikler arasında sayılmış olup, uzun vadeli hedefler konusunda ise, "Ulusal mevzuatın AB müktesebatıyla uyumunun tamamlanması", şeklinde bir amaç ortaya konmuştur.
2.2. 2000 Yıllık ilerleme Raporunda Vergilendirme Bölümü
Yıllık ilerleme Raporlarında genellikle, bir önceki yılın raporundan yeni dönem için ilerleme raporu hazırlanmasına kadar geçen sürede elde edilen gelişmeler ve değişikliklere yer verilmektedir. Benzer şekilde 2000 yılına ait ilerleme Raporunun vergilendirme bölümünde özetle şu şekilde bir değerlendirme yapılmıştır.
"Önceki düzenli rapordan bu yana çok az bir gelişme izlenmiştir. KDV yönünden Topluluğun müktesebatıyla uyumlaşma kapsamında ithalat istisnası uygulamasında 2000 yılı Ocak ayında değişiklik yapılmıştır.
Genel Değerlendirme
Elde edilen bilgiler temelinde, önceki rapordan bu yana , Topluluğun vergi mevzuatına uyumlaştırma konusunda çok az ilerleme görülmektedir.
KDV ile ilgili olarak temelli düzenlemeler gerekmektedir. Bu, özellikle KDV oranı,istisna işlemlerin kapsamı alanlarıyla ilgilidir. Aynı şekilde özel tüketim vergisi vergi yapısı ve vergi oranlan konusunda ciddi düzenlemeler yapılmalıdır.
Türkiye Topluluğun vergi müktesebatıyla uyumlaştırma konusunda daha çok önem vermelidir. Belirlenen mevzuat değişiklik programı konusunda, daha stratejik yaklaşım tavsiye edilmektedir.
İdari kapasitenin sağlamlaştırılması da öncelikler arasında yer almalıdır. "
Aslında gerek 2000 yılı ilerleme Raporunda gerek Katılım Ortaklığı belgesinde geçenleri bir arada düşünürsek genel olarak şu sonuçlara varabiliriz.
a. Türk tarafı AB ile ilgili çalışmalarında, istenen hızda bir ilerleme kaydedilmemektedir.
b. KDV alanında vergi oranları ve vergiden istisna edilen işlerin kapsamında uyumlaştırma artırılmalıdır.
c. Özel tüketim vergisi alnında vergi yapısı ve vergi oranlarında uyumlaştırma artırılmalıdır.
d. Gelir idaresinin yapısının güçlendirilmesi gerekmektedir.
3. Ulusal Programda Vergilendirme
Türkiye'nin Avrupa Birliği ile yıllardan beri süre gelen ilişkilerinde en önemli adımlardan biri kısaca "Ulusal Program" diye adlandırılan , Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesine ilişkin Türkiye  Ulusal  Programının, 19.3.2001 tarihinde Bakanlar Kurulu   tarafından   onaylanarak 24.3.2001'de Resmi Gazete de. yayımlanmasıdır.
Önemli bir dönüm noktası olan bu gelişmeyle AB —Türkiye ilişkileri daha somutlaşmış ve sınırları belli bir çerçeveye oturmuştur. Türkiye Ulusal Programı, Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyelik süreci içinde kısa ve orta vadede öngörülen çalışmaları kapsamaktadır. Yani bu metinde geçenler Ülkemizin her alanda yapacaklarının çerçevesini çizen bir kılavuz olmaktadır.
Ulusal Program, bir anlamda Türk tarafının yapacaklarına ilişkin AB 'ye söz vermesidir. Ulusal Programın oluşturulması sırasında en önemli kaynak, AB tarafından sunulan Katılım Ortaklığı Belgesidir. Kamuoyunda çoğunlukla Ülkemizin AB 'ye tam üyelik sürecinde uyacağı kriterleri gösteren yol haritası olarak adlandınlmıştır. AB misyonunu yaşatacak hukuki çerçeveye kısaca AB müktesebatı denilmektedir. Gerçektende  30 değişik alandaki AB müktesebatına   uyumlaştırma çalışmaları, adaylık sürecinde ele alınacak en önemli konulardan biri olacaktır. Bu çalışmaları çok kabaca tasniflersek, siyasi ve ekonomik alanlar olarak ayırabiliriz. Diğer önemli ayırım da gerek Katılım Ortaklığı Belgesinin oluşturulmasında gerek Ulusal Program için öngörülen çalışmalar da zaman yönünden yapılan ayırımdır. Her alanda yapılan çalışmaların kısa dönem (2001 yılı kastedilmektedir) ve orta dönem (2002-2005 yıllan arası) olarak ayırımı , önemli farklılaşma noktasıdır. Kısa dönem daha çok , acilen yapılması gereken ve çok kapsamlı bir çalışmayı içermeyen çalışmaları kapsamaktadır. Zaten olabilecek zaman aralığı çok kısa (bir yıl) olduğu için, temel nitelikte ve belli bir yoğunlukta teknik ve yasal çalışmayı gerektirecek işlerin orta   vade içerinde olması mantığın gereğidir. AB tarafından sunulan Katılım Ortaklığı belgesinde çoğu alanda, uyumlaştırma çalışmalarına başlanması kısa vade ve uyumlaştırma çalışmalarının. bitirilmesi ise orta vade hedefi olarak öngörülmüştür.
Ulusal Program oluşturulurken önce mevcut durum ilgili vergi türleri itibariyle özetlenmiştir. Bu konuda Türk vergi mevzuatı kısaca anlatılmış daha sonra ilgili AB müktesebatı ayrıntılı şekilde yasal düzenlemelerin başlıkları altında verilmiştir.
Ulusal programın ikinci kısmında ise AB müktesebatının vergilendirme ile ilgili kısımlarına karşılık gelen Türk vergi mevzuatı genel hatlarıyla birlikte değerlendirilmiştir. Yapılması gereken değişiklik ve ilerlemeler açıklanmış ve bunun için gerekli araçlar sayılmıştır. Son olarak da yapılması öngörülen ilerlemeler belli bir takvime bağlanarak sunulmuştur.
Şimdi Ulusal Programda yer alanları kısım kısım inceleyelim.
3.1. Dolaylı Vergiler:
3.1.1Katma Değer Vergisi:
a. Mevcut Durum:
Türkiye 1984 yılında Avrupa Birliği'nin Altıncı Konsey Direktifini temel model alarak katma değer vergisi sistemini uygulamaya koymuştur. Türk katma değer vergisi matrah, vergiyi doğuran olay, vergilendirme yeri, muafiyet istisnalar, indirim hakkı ile ilgili konularda ana hatlarıyla Topluluk katma değer vergisi mevzuatı ile önemli ölçüde uyumludur. Vergilendirme, muafiyet , istisna ve orandaki bir kısım farklılıklar ise Türkiye'nin farklı idari özelliklerinden kaynaklanmakta ve ayrımcılığı içeren bir niteliği bulunmamaktadır.
b. Bağlayıcı Topluluk Yasal Düzenlemeleri:
Katma Değer Vergisi Ortak sistemi Tek Tip Matrah — Muamele Vergileri ile ilgili üye Ülkeler Mevzuatının   Uyumlaştırılması hakkındaki 77/388/EEC sayılı Altıncı Konsey Direktifi ile bu Direktifte   değişiklikler   yapan 80/368/EEC,  84/386/EEC, 89/465/EEC,  91/680/EEC, 92/77/EEC, 92/111/EEC, 94/4/EC, 94/5/EC,94/76/EC,    95/7/EC, 96/42/EC, 96/95/EC, 99/49/EC, 99/59/EC,         69/169/EEC, 83/181/EEC,     79/1072/EEC, 86/560/EEC, 78/1035 sayılı Direktiflerdir.
Ulusal Programa KDV'ye ilişkin Kısmının Yorumu:
Ulusal Programda KDV'ye ilişkin bölümler kısaca bir önceki kısımda özetlenmiştir. AB müktesebatı olarak önceki bölümde sayılan mevzuat, KDV kısmının tümünü içermemektedir. Daha çok önemi haiz olanlar verilmiştir. Bu kısım Ulusal Programın 10.2 nolu bölümünde 84 ayrı direktif şeklinde verilmiştir. Esasında 1977 yılında yayımlanan 6 nolu direktif, KDV mevzuatının iskeletini oluşturmaktadır. Diğer bütün direktifler 6 nolu direktifte değişiklik yapan ilave kanun maddeleridir. Vergilendirmeye ilişkin AB müktesebatı uyumlaştırma çalışmaları içinde belki de en az sorumlu kısmı, katma değer vergisi denebilir. Ancak bu yargı ifadesini, bu alanda AB ile tam uyumumuz mevcuttur şeklinde anlamamak gerekmektedir. Zira olumlu olan kısım, Ulusal Programda da geçtiği gibi 3065 sayılı KDVK yasalaşırken , AB KDV yasası denilebilecek 6 nolu direktiften büyük ölçüde yararlanılmıştır. Genel olarak benzer bir yapıya sahip olmamıza rağmen özellikle vergi istisna ve muafiyetlerimizde pek çok ele alınmamsı gereken hüküm mevcuttur.
Genel olarak Katılım Ortaklığı Belgesinde geçen vergi oranlarındaki uyum önerisi aslında çok anlamlı olmamaktadır. Vergi oranları konusunda AB direktiflerinin en önemli hükmü genel oran konusunda getirdiği % 15'lik asgari vergi uygulamasıdır. Şu anda ülkemiz KDV uygulamasında zaten % 18 oranı benimsendiği için, asgari vergi zorunluluğunu yerine getirmesinde bir sorun bulunmamaktadır. AB üyesi ülkelere baktığımızda indirilmiş ve süper indirilmiş oranlar konusunda uygulamalar mevcuttur. Bu da genel olarak gıda ,sağlık ve eğitim gibi belli alanlarla ilgilidir. Türkiye'nin bu indirilmiş oran uygulamalarında ise benzer amaçlara yönelik olmasına karşın, yüksek oranlar konusunda aynı derece rahat değildir. Esasında AB üyesi ülkelerde genel KDV oranı dışında Ülkemiz uygulamasına benzer yüksek oran uygulaması bulunmamaktadır.2
AB'nin KDV uygulamasında söylenecek en önemli bir diğer konu, 1993 yılında yürürlüğe soktuğu geçici KDV düzenlemelerinden sonra , KDV sisteminde çok ciddi yapısal değişiklik içeren  kararlar alması idi. Örneğin şu anda ülkeler arası ticarette , varış ülkesinde vergileme ilkesini değiştirmeye yönelik yeni sistem de hedeflerden birisidir. Ancak, AB üyesi ülkelerin KDV yapısında reform denilebilecek yeni sisteme geçme yönünde ilerleme kaydedilmemiştir.
3.1.2.Özel Tüketim Vergileri:
a. Mevcut Durum::
AB ülkelerinde uygulanan özel tüketim vergisi , malların serbest dolaşımı hedefinin gerçekleştirilmesinde önemi olan ikinci dolaylı vergi türüdür. Bilindiği üzere, Ülkemizin bu gruptaki vergi uygulaması, tek bir kanun ile değil aynı nitelikte vergilemenin yapıldığı birkaç değişik kanun ile yapılmaktadır. Aslında özel tüketim vergisi niteliğinde olan ve özellikle tekel ürünlerine ek vergi yükü oluşturan birkaç fon da (mera fonu, savunma sanayi fonu,malul şehit yetim payı) özel tüketim vergisi uygulamamız içinde görülmelidir. Elde edilen gelir yönünden, toplam vergi gelirlerimizin içinde önemli bir paya sahip olan ötv niteliğindeki vergi kanunları şunlardır. Ek Vergi 3065 sayılı Kanun Ek md 60-2.11.1984.Tarih ve 18563 sayılı Resmi Gazete, 3418 sayılı Eğitim, Gençlik, Sağlık, ve Spor Hizmetleri    Vergisi Kabul    Tarihi 24.3.1988-31.3.1988  tarih ve 19771-2 sayılı resmi gazete, 3074 sayılı Akaryakıt Tüketim Vergisi Kanunu Kabul Tarihi 7.11.1984-20.11.1984 tarih ve 18581 sayılı Resmi Gazete Avrupa Birliği'nde özel tüketim vergisi beş grup mala (madeni yağlar, alkol, alkollü içecekler, tütün ve işlenmiş tütün) her ürün kategorisi için ürünün yapısına göre maktu tutarlarda alınmakta, bu ürünlerin Topluluk içinde vergi antreposu uygulaması çerçevesinde nihai tüketim aşamasına kadar vergisi ertelenmek suretiyle serbest dolaşımına imkan tanınmaktadır.
Türkiye'de ise yukarıda ki beş büyük mal gurubu dışında başka diğer mallar üzerinden de özel tüketim vergileri alınmaktadır. Bu mallara uygulanan vergi ölçüsü genellikle nispidir. AB uygulamasında ise maktu yöntem ağırlıklı olarak uygulanmakta olup, tütün mamullerinde olduğu gibi pek az nispi vergileme de görülmektedir.
Ayrıca söz konusu malların vergi antrepoları uygulaması çerçevesinde, verginin nihai tüketim aşamasına kadar ertelenmesi şeklinde bir uygulama yoktur. Böyle bir sistemin uygulanmaması da Türkiye'nin mevcut koşullarından kaynaklanmaktadır. Ancak bu alanda hazırlanan ve halen Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulunan Özel Tüketim Vergisi Yasa Tasarısı bu konuda ileriye yönelik atılmış ilk adımdır.
b. Bağlayıcı Topluluk Yasal Düzenlemeleri
Özel Tüketim Vergisine tabi ürünlerin takibi, elde tutulması, nakline dair genel düzenlemeler hakkındaki 92/12/EEC sayılı Direktif ile bundan değişiklik yapan 92/108/EEC, 94/74/EC, 96/99/EC sayılı Direktifler ile özel tüketim vergisine tabii ürünlerin vergi erteleme düzenlemeleri dahilinde dolaşımı için kullanılacak idari Refakat   Belgesi   hakkındaki 2719/92/EEC, 3649/92/EEC, 2225 /93/EEC sayılı Komisyon Tüzükleri, sigaralar üzerindeki vergilerin yaklaştırılması       hakkındaki 92/79/EEC sayılı Direktif, sigara dışındaki işlenmiş tütün üzerindeki vergilerin yapılarının ve oranlarının yaklaştırılması hakkındaki 92/80/EEC, 72/464/EEC, 79/32/ EEC sayılı Direktifler, işlenmiş tütün tüketimini etkileyen vergiler dışındaki vergiler hakkındaki 99/59/EC sayılı direktif, madeni yağlar üzerindeki özel tüketim vergilerinin yapılarının uyumlaştırılması, oranlarının yaklaştırılması, bandrolleşmesi, muafiyetlere ilişkin   92/81/EEC,   92/82/EEC, 95/60/EC sayılı direktifler, alkol ve alkollü içeceklerin yapılarının uyumlaştırılması, oranlarının yaklaştırılması hakkında, 92/83/EEC, 92/84/EEC sayılı Direktifler ile bu ürünlerin bozulmasına ilişkin usuller hakkında, 2546/95/EC sayılı Komisyon Tüzüğü ile bunda değişiklik yapan 3199/93/EC sayılı Komisyon Tüzüğüdür.
3.2. Kurumlar Vergisi :
a. Mevcut Durum
Bağlayıcı Topluluk düzenlemeleri açısından, üç konu öne çıkmaktadır. îlgili konular bu bölümün (b) kısmında verilmiş olup, bunlara ait mevcut vergi yapımız şöyle özetlenebilir. Kanuni ve iş merkezleri Türkiye'de bulunan kurumların, belli şartlar dahilinde birleşme ve devirlerinde, bundan doğan karlar vergilendirilmemektedir. Bu kar ileride fiilen gerçekleştiğinde vergilendirilmektedir. Toplulukta da uygulama böyledir. Topluluk hukukundan önemli ayırım noktası, bölünme ve hisse değişimine ilişkin kurumlar vergisi sistemimizde özel düzenlemeler ise, 2001 yılı ortalarında 4684 sayılı kanun ile yapılmıştır.
Dar mükellefler dahil, kurumların kanuni ve iş merkezi Türkiye'de bulunan tam mükellef kurumların sermayesine iştiraklerinden elde ettikleri kazançlar vergiye tabi tutulmamaktadır. Toplulukta da mali merkezi Toplulukta bulunan kurumlara aynı uygulama yapılmaktadır.
Birbirine yönetimi, denetimi, işletmesi yönünden bağlı kurumların aralarındaki ticari, mali ilişkilerden kaynaklanan örtülü kazancın varlığının tespiti halinde ilgili kuruma ek vergi tarhiyatı yapılması durumunda, bunlarla ilgili kurumların kayıtları Vergi Usul Kanunu'nun ilgili hükümleri çerçevesinde düzeltilmektedir. Toplulukta da uygulama böyledir.
b. Bağlayıcı Topluluk Yasal Düzenlemeleri
Topluluk dahilinde bulunan kurumlar vergisine tabi şirketlerin birleşme, bölünme, devir, sermaye koyma, hisse senedi değişimlerine uygulanabilir düzenlemeler hakkında 90/434/EEC sayılı Mali merkezi Topluluk dahilinde bulunan kurumlar vergisine tabi şirketlerin başka bir üye ülkelerdeki işletmesi, yönetimi, denetimi açısından birbirine bağlı işletmelerin aralarındaki ticari veya mali ilişkilerinden dolayı ortaya çıkan karların vergilendirmesinde çifte vergilendirmenin   önlenmesi   hakkında 90/436/EEC sayılı anlaşma ve sermayelerine iştirakten elde edilen karların iki kez vergilenmemesi hakkında 90/435/EEC sayılı direktif bulunmaktadır.
4. Ulusal Programın Genel Olarak Değerlendirilmesi:
Yazının ilk bölümünde kısaca değindiğimiz, Ulusal Programın genel özelliklerine değindikten sonra , vergilendirme ile ilgili olarak Ülkemiz öncelikleri neler olmalı ve vergi türleri itibariyle ne durumda olduğumuz konusunu irdeleyeceğiz.
Ulusal Programda vergilendirme konusunda, AB müktesebatı olarak adlandırılabilecek 151 adet direktif, tüzük ,sözleşme ve benzeri hukuki belge tespit edilmiştir.
Vergilendirme ile ilgili olarak tüm hukuki belgelerin bunlar olduğunu söylemek yanlış bir yorum olur. Çünkü bir kısım vergilendirme konusunu içeren mevzuatın, esasında başka bir konuyu düzenleyen metinlerin içinde olma ihtimali her zaman vardır. Bunun yanında genel çerçeve kararları içermeyen, bazı AB ülkelerine geçici imtiyazlar tanıyan direktifler gibi önemsiz sayılabilecek düzenlemeler de mevcuttur. Dolayısıyla bu hukuki düzenlemelerin sayısal adedinden daha önemlisi içerdiği temel prensipleri izlemektir. Vergilendirme kısmı, AB üyesi ülkelerin, diğer alanlarda yaptıkları işbirliğine nazaran daha yavaş ve zor ilerleme kaydedilen  bir alandır. Çünkü vergisel düzenlemeler sadece , belli kurallara uymakla sağlanacak hukuki metinler değildir. Ulusal gelir üzerindeki otorite yetkisinin, giderek kısılması anlamına gelmektedir. Bu da çok doğaldır ki, yavaş ve zor ilerleyen bir konu olmaktadır. Vergi türleri itibariyle bir genelleme yapacak olursak, AB düzenlemeleri esas olarak dolaylı vergiler alanında yoğunlaşmaktadır. Zira AB hukuku ,temelinde insanlara eşit vergilemeden çok, mal ve hizmetlerin eşit vergi yükü taşıması üzerinde yoğunlaşmaktadır. Dolayısıyla mal ve hizmet bedeliyle doğrudan ilgili olan dolaylı vergiler bu anlamda öne çıkmaktadır. Dolaysız vergiler alanında ise düzenlemeler genelde ya üye ülkelerde faaliyet gösteren kurumların mükerrer vergilemeye muhatap olmamasını sağlamaya yönelik ya da belli standartlar getiren usule ilişkin ilkesel niteliktedir.
Ulusal Programda, KDV 'ye ilişkin istisna ve muafiyet hükümlerine ait uyumlaştırma ve özel tüketim vergisine geçilmesi amaçlanan hedefler arasında olarak yer almıştır. Kısa vade (2001 yılı programına) hedefleri arasına da KDV istisnasına ilişkin bir düzenleme konulmuştur.
Yapılması öngörülen hüküm, 77/388/EEC sayılı Altıncı Konsey Direktifinin 14(1-i) hükmüne uyum sağlamasıyla ilgilidir. Bu düzenleme esasında belli bir işlemi teşvik eden istisna hükmünden çok, vergileme prensibine yöneliktir. Şöyle ki mal ithalatına bağlı olarak verilen arızî hizmetler , eğer ithalat matrahına girmişse tekrar vergileme yapılmaması için KDV istisnaları arasında sayılmıştır. Dolayısıyla 3065 sayılı kanununda böyle bir düzenleme bulunmamakta ve iki kez vergileme olmaktadır. Bu hükmün KDV sistemimize getirilmesi, AB ile uyumlaşma çalışmaları kadar vergilemede hakkaniyet prensibi ile ilgilidir. Dolayısıyla Ulusal Programda yer alması olumlu bir adımdır.
Orta vadeli hedefler arasında yine KDV istisnalarına ait birkaç düzenleme ve özel tüketim vergisine geçilmesi hedeflen yer almaktadır. Burada özel tüketim vergisi sistemin geneline ilişkin bir düzenleme olması açısından önemli bir uyumlaştırma adımı olacaktır. Ancak burada ötv tasarısının yasalaşması kadar, hükümlerinin ve vergi oranlarının da belli ölçüde uyumlaşması önemlidir. Vergi yükleri konusunda AB müktesebatı asgari vergiler konusunda tutar ve nispetler belirlemişlerdir. Ülkemizin tam üyelik sürecinde sözü edilen asgari vergi oranları konusunda da şimdiden hazırlıklı olmasında fayda vardır. AB müktesebatında içki, sigara ve akaryakıt ürünlerinin her bir çeşidine göre belirlenmiş farklı asgari vergiler konusunda, belli bir zaman periyodunda yaklaşık tutarların uygulanması, tam üyelikte kolay bir geçiş imkanı verecektir.
AB tam üyelik sürecinde diğer müktesebat alanlarında olduğu gibi, vergilendirmeye ilişkin hukuki durumu yakından izlemek , bu konuda vergi yapımızın farklılık arz eden noktalarını tespit etmek, yapılabilecek teknik ve siyasi uyumlaştırma çalışmalarını yapmak öncelikli amaçlarımız olmalıdır. Bu çalışmalar sadece, AB üyeliği için değil vergi yapımızın çağdaş vergileme ilkelerine ulaşmasını da sağlayacaktır.
5. 2001 îlerleme Raporu Vergilendirme Bölümü ve Değerlendirilmesi:
2001 ilerleme Raporu, Ulusal Programın sunulmasından sonra yayımlanan ilk yıllık izleme raporudur. Bu Raporun önemi, diğerlerinden daha fazla olacaktır. Çünkü bu Rapordaki değerlendirmeler, Ulusal Programın resmen taahhüt ettikleri ile birlikte 2000 Yılı ilerleme Raporundan bu yana, gerçekleşen ilerlemeleri değerlendirmektedir.
2001 Yılı ilerleme Raporu 13 Kasım 2001'de resmen yayımlanmıştır. Toplam 114 sayfayı bulan ilerleme Raporu üç ana bölüme ayrılmıştır. ilk bölümde genel bir bilgilendirme ve AB ile Türkiye arasında ilişkiler genel hatlarıyla özetlenmiştir. En önemli ve kapsamlı açıklamalar ise, üyelik kriterlerinin tek tek ayrıntılarıyla ele alındığı Üyelik Kriterleri bölümünde ele alınmıştır. Bu bölümde önce siyasi ve ekonomik kriterler tek tek ele alınmış son kısmında ise AB müktesebatıyla ilgili 29 farklı alandaki gelişmeler tek tek ele alınmıştır. Siyasi değerlendirmeler, genel olarak Kopenhag Kriterleri diye adlandırılan, demokrasi, hukuk kuralları, insan hakları, azınlıkların konması gibi temel konular açısından Türkiye'nin bir yıllık gelişimi değerlendirilmiştir. Bu bölümde en önemli husus, son yapılan Anayasa değişikliğinin olumlu bir adım olduğunun vurgulanmasıdır. Kıbrıs konusunda da ayrı bir bölüm olarak değerlendirmeler yapılmıştır.
îkinci bölümünün önemli bir kısmında ekonomik değerlendirmeler özetlendikten sonra, 29 alandaki gelişmeler ayn ayrı bölüm halinde ele alınmıştır. Bu bölümlerden bazıları şunlardır. Malların serbest dolaşımı, kişilerin serbest dolaşımı, hizmet sağlama özgürlüğü, sermayenin serbest dolaşımı, şirketler hukuku, tarım,balıkçılık, ulaşım politikası, ekonomik ve parasal birlik, istatistik, sosyal politikalar ve istihdam, enerji, endüstri politikası, küçük ve orta ölçekli işletmeler, bilim ve araştırma, eğitim ve öğretim, haberleşme ve bilgi teknolojisi, kültür ve ilgili politikalar, bölgesel politikalar, çevre, tüketici ve sağlığın korunması, adalet ve içişlerinde işbirliği, gümrük birliği, dış ilişkiler, güvenlik ve yabancı politikası, mali kontrol, maliye ve bütçe politikaları ve vergilemedir. Üçüncü bölümde de genel bir değerlendirme yer almaktadır.
5.1. 2001 ilerleme Raporu Vergilendirme Bölümü:
Raporun büyük ağırlığını oluşturan ikinci kısmında, AB -Türkiye ilişkilerinde önemli bir yer tutan AB müktesebatıyla uyumlaştırma çalışmaları yer almaktadır. Yukarıda sayılan 29 farklı çalışma alanından onuncu bölümü vergilendirme olmuştur. Yaklaşık bir buçuk sayfa yer ayrılan bu bölümde önce spesifik vergisel gelişmeler hakkında bilgi verilip, daha sonra genel bir değerlendirme yapılmıştır. Bu bölümde yer alan ifadeler aşağıdadır.
"Dolaylı vergilendirme alanında, Haziran 2001'de motor yakıtı olarak kullanılan LPQ üzerindeki minimum özel tüketim vergisi düzeyleri Topluluk minimum düzeyinin üzerine çıkarılmıştır. şu anda, bütün motor ya' kıtlarındaki (likit petrol gazı -LPÇ, kurşunlu, kurşunsuz yakıt ve dizel) vergi düzeyi Topluluk minimum düzeyinden daha yüksektir.
Dolaysız vergilere gelince, Türkiye Haziran 2001'de mevcut kanunlarda birçok değişikliği kabul etmiştir. Yurtiçi işlemlerle ilgili hisse degişimi, varlıkların transferi, bölünme, birleşme hakkındaki ilgili mevzuata ( Topluluk-EU mevzuatı) uygun olarak, hisse degişimi, bölünme, birleşmeden doğan sermaye kazançları kurumlar vergisinden muaf tutulmuştur. Ayrıca, ilgili Topluluk mevzuatına uygun olarak, şirketlerin sermaye artırımı üzerindeki dolaylı vergilerin oranı indirilmiştir.
Kişisel kimlik numarasının (vergi kimlik numarası) kullanımı bazı finansal işlemlere de yaygınlaştırmıştır.
idari kapasite ile ilgili olarak, şahsi vergi kimlik numarası uygulaması, vergi tahsilatının et' kinliğini artırmayı amaçlamaktadır.
Genel Değerlendirme:
Genel olarak, Topluluk mevzuatı ile ulusal mevzuatı aynı düzeye getirmek için daha fazla gayrete ihtiyaç bulunmaktadır.
Katma. değer vergisine gelince, 1985 yılında Katma Değer Vergisi Kanunu uygulamasının başlatmasını takiben verginin yapısı yerindedir. Ancak, özellikle, uygulanan oranlar ve muaf işlemlerde aynı düzeye getirmede önemli gayret sarf edilmesi gerekir.
Özel tüketim vergilerine gelince, motor yakıtları üzerindeki oranların  düzeyinde  olumlu adımlar atılmış olmasına rağmen, zorunlu muafiyetler, verginin yapısı ve aynı şekilde tütün ve alkollü ürünlere uygulanan oranlar konusunda daha fazla uyum gerekmektedir.
Dolaysız vergilendirme ile ilgili kabul edilen mevzuat dolaysız vergilendirme hakkındaki Türk mevzuatım, ilgili Topluluk Direktifleri ile daha çok aynı düzeye getirmiştir. Ancak, özlü uyumlaştırma gereği halen mevcuttur.
idari kapasiteye gelince, Türkiye'nin vergi tahsilatını artırmak ve Topluluk mevzuatım yürürlüğe koymak ve uygulayabilmek için vergi idaresini güçlendirmeye ve modernleştirmeye ihtiyacı vardır.
Sanayi ve ticaret sektöründeki vergilerdeki kaçaklar yaygınlığını sürdürmektedir. Türk Ekonomisini Güçlendirme Hakkındaki Geçici Program bu hususları gidermeyi amaçlamaktadır. Ancak henüz somut sonuçlar gözlenilmemektedir."
5.2. 2001 ilerleme Raporu Vergilendirme Bölümünün Değerlendirilmesi:
Vergilendirme bölümünde öncelikle belli alanlarda yapılan yasal değişikliklerin, AB vergi müktesebatı açısından olumlu gelişmeleri özetlenmiştir. Vergilendirme bölümünün ilk kısmındaki bu değerlendirmeler, üç ayrı gelişmeye ayrılabilir. Bunlardan birincisi, Ipg vergilemesindeki değişiklikler, kurumlar vergisinde hisse değişimi ve bölünmeye ilişkin getirilen hükümler ve tek vergi numarası uygulamasının genişletilmesi konularıdır. Olumlu olarak bahsolunan, bu gelişmelere ilişkin ifadeleri da ha iyi kavrayabilmek için ilgili düzenlemeleri gözden geçirmemiz gerekmektedir.
5.2.1.Kurumlar Vergisi Konusundaki Olumlu Değişiklikler:
Bilindiği üzere Kurumlar Vergisi Kanunu ile, kurumlar vergisine tabi şirketlerin devir ve birleşme durumlarında belli şartları taşımaları kaydıyla, bu işlemler kurumlar vergisinden istisna edilmekteydiler. Ancak bu türden istisnalara benzer işlemlerden olan bölünme ve hisse değişimi gibi konularda herhangi bir hüküm bulunmamakta idi.
AB'nin vergi alanındaki hukuki çerçevesini çizen temel metinler olan direktiflerin büyük bir ağırlığı dolaylı vergiler grubuna giren, KDV ve ötv ile ilgilidir. Bunun sebebi de AB 'nin ekonomik bütünleşmesindeki temel misyonuyla yakından ilgilidir. Mal ve hizmetlerin serbestçe dolaşması, AB'nin ortaya çıkmasındaki ana ilkelerinden biridir. îşte mal ve hizmetlerin dolaşımında , vergisel engel dolaylı vergilerle ilgili olmaktadır. Mal ve hizmetlerin sınır ötesi alım satımında, uygulanacak KDV veya ötv için ortak kurallar olmalıdır ki, AB ekonomik amaçlarından birine erişilebilinsin. Bu bağlamda, dolaysız vergilerin mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı ile olan bağı kuvvetli olmayacaktır. İşte dolaysız vergiler alanında yayımlanan pek az direktif bulunmaktadır. Bu direktiflerin de ortak özelliği, birden fazla üye ülkede faaliyette bulunan şirketlerin her an muhtemel olan vergisel tartışmalar, düzenleyici nitelikte olmalarıdır. Kurumlar vergisi alanındaki 90/434/ EEC sayılı direktif, sözünü ettiğimiz uluslararası şirketlerin birleşme, devir, bölünme ve hisse değiştiği işlemlerindeki kurumlar vergisi istisnasını düzenlemektedir.
Tam üyelikten önceki AB müktesebatı ile uyumlaşma çalışmaları, direktiflerde geçen hükümlerin tamamıyla aynısı olmasa da, tanımlar ve müesseseler olarak yakınlaşması olarak alınabilir. İşte kurumlar vergisinde hiç geçmeyen ve tanımlanmayan şirketlerin bölünme ve hisse değişimi müesseseleri, ilk defa 4684 sayılı Kanunla vergi mevzuatımıza girmiştir. Söz konusu   4684   sayılı   Kanun 3.7.2001 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ulusal Programın yayımlanmasından sonra gerçekleşen bu gelişme, AB tarafından değerlendirme şansını ilk defa 2001 ilerleme Raporunda yakalamıştır. ilerleme Raporunda açık bir şekilde bu uyumlaşma çabasından olumlu olarak bahsedilmiştir. Yine 4684 sayılı Kanunla sermaye artırımlarında damga vergisi yükünün azaltılması da olumlu bir adım olarak değerlendirilmiştir.
5.2.2. Tek Vergi Numarası Uygulamasındaki Gelişmeler:
Tek vergi numarası uygulaması bilindiği gibi, 4108 sayılı Kanun ile 2.6.1995 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Vergi Usul Kanunu md.8'in son fıkrasında bu konuda düzenleme yetkisi Maliye Bakanlığına bırakılmıştır. Öncelikle faal mükellef olanlara verilerek başlatılan bu uygulamada, esas ilerlemeler belli işlemler ( gayrimenkul alım satımı, taşıt alımları vb.) için vergi numarası ibraz zorunluluğu şeklinde geliştirilmiş bulunmaktaydı. Son olarak ta, Vergi Kimlik Numarası Genel Tebliği (2 nolu) ile 19.6.2001 tarihinde çok önemli bir adım atılmıştır. Yeni Tebliğe göre, önceden vergi numarası ibraz etme zorunluluğu olmayan pek çok işlem, kapsama alınmıştır. Bankacılık ve mali içlemler, her nevi tahvil, bono ve borçlanma senetleri işlemleri, havale işlemleri, çek ve senet işlemleri, Sermaye Piyasası Kanunu kapsamındaki işlemler, özel finans kurumlarınca yapılan işlemler gibi pek çok işlemle ilgili olarak, vergi numarası zorunluluğu kapsamı genişletilmiştir.
Bu uygulamanın, AB ilişkileri açısından önemli tarafı, vergiye uyumun artırılması konusunda vergi politikasına yön verenlerin kararlılığıdır. 2001 ilerleme Raporunun vergilendirme kısmının son paragrafında geçen "Sanayi ve ticaret sektöründeki vergilerdeki kaçaklar yaygınlığını sürdürmektedir" ifadesinde açıkça kayıt dışı ekonominin varlığı eleştirilmektedir. Yine Ulusal Programda kayıt dışı ekonomi ile mücadele edileceği ve yapısal önlemlere değinilmiştir. Ulusal Programın yapısal reformlar bölümünün vergi reformu alt başlığında şu ifadelere yer verilmiştir.
"Vergi idaresinin geliştirilmesi amacıyla sürdürülen çalışmalar ile vergi numarası uygulamasının 2001 yılında büyük ölçüde tamam\anması mümkün olacak ve vergi kimlik uygu' laması daha yaygın hale gelecektir.
1999 sonu itibariyle 13 milyon düzeyinde olan vergi kimlik numarası 2000 yılı sonu itibariyle 15.2 milyona yükseltilmiştir. 2002 yılı sonuna kadar mevcut sayının yüzde 50 oranında artırılması öngörülmekte olup, konu ile ilgili mevzuatın 2001 yılı içerisinde çıkarılması hedeflenmektedir."
Dolayısıyla kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına alma konusunda en önemli, ilerlemelerden biri olan tek vergi numarası uygulamasının genişletilmesi, son bir yıl içinde gerçekleştirilen önemli adımlardan biri olarak yer almıştır. Ulusal programda söylendiği gibi 2001 yılı içinde yeni düzenleme yayımlanmış ve 2000 yılı sonu itibariyle 15.2 milyona göre hedeflenen yüzde 50 oranında artış öngörüsüne yıl sonu itibariyle ulaşılacağı da (4.9.2001 günü itibariyle 22 milyonu aşmıştır) hemen hemen kesindir. ilerleme Raporunda bu konudaki gelişme için şu ifadelere yer verilmiştir.
"Kişisel kimlik numarasına (vergi kimlik numarası) kullanımı bay finansal işlemlere de yaygınlaştırılmıştır. îdari kapasite ile ilgili olarak, şah' si vergi kimlik numarası uygulaması, vergi tahsilatının etkinligini artırmayı amaçlamaktadır"
îşte 2001 tlerleme Raporu bu konudaki düzenlemeye değinmiş ve idari kapasite açısından olumlu bir adım olarak vurgulanmıştır. AB müktesebatı ile uyumlaşma dediğimiz zaman sadece mevzuattaki gelişmeleri değil, bunu uygulayacak idari kapasitenin de anlaşılması gerektiği bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
5.2.3. Özel Tüketim Vergisi Alanındaki İlerlemeler:
ilerleme Raporunda olumlu olarak geçen üç temel gelişmeden sonuncusu da özel tüketim vergisi alanındaki ilerlemeden bahsedilmesidir. Akaryakıt ürünlerindeki asgari vergilerde önceden AB asgari vergileri açısından sorun olan Ipg vergi artışından, değerlendirmelerde olumlu olarak söz edilmiştir. Vergi yapımızda özel tüketim vergisi adı altında ayrı bir vergi kanunu olmamasına karşın, dolaylı vergilerde ikinci önemli uyumlaşma konularımız arasında ötv benzeri vergiler yer almaktadır. Akar yakıt, içki ve sigara ürünlerine ilişkin vergileme olarak adlandırabileceğimiz ötv, farklı kanunlar yoluyla ve karmaşık yapıda olmasına rağmen vergi yapımızda yer almaktadır. işte AB uyumlaştırma çalışmalarımızda, ötv yapısı ve asgari oranlar açısından ikili bir çalışmayı gerektirmektedir, Vergi yapısının uyumlaşmasında en önemli olacak ilerleme, bilindiği gibi ötv yasasının çıkarılması ile ancak sağlanabilir. Ancak AB direktiflerinde belirlenen asgari vergileme uyumlaşmasında, mevcut vergi yapımız korunmasına rağmen ilerleme sağlanabilir. Bu, ürünler için ayrı ayrı belirlenen asgari vergilerle karşılaştırdığımızda, akaryakıt ürünlerinden özellikle Ipg ürününde sorun olduğunu görmekteydik. Ancak 2001 Nisan ayında Ipg konusunda vergi tutarında çok önemli artış gerçekleştirilmiştir. Bu tarihten sonra yayımlanan B.K.K.'da diğer ürünler için küçük tutarda değişiklikler yapılmış, ama Ipg konusundaki artırılan vergi tutarı hep yükselerek (Euro cinsinde) devam etmiştir. Kasım 2001 itibariyle gelinen son durumda en çok tüketimi olan akaryakıt ürünlerine uygulanan vergiler, AB asgari vergileri aşağıda tabloda karşılaştırmalı olarak verilmiştir.
Ürün Adı Birim AB'nin Belirlediği Asgari Vergi Tutarı (Euro) ATV Göre Uygulanan Vergi Tutarları (Euro) Uyum Sorunu Olup Olmadığı
Benzin 1000 litre 337 442 Yoktur
Kurşunsuz Benzin 1000 litre 287 405 Yoktur
Mazot 1000 litre 245 295 Yoktur
LPG 1000 kg 100 184 Yoktur

Görüldüğü gibi akaryakıt ürünlerinde AB direktifleri ile belirlenen, asgari vergiler açısından mevcut vergi tutarlarında bir sorun bulunmamaktadır. Aynı tabloya bir yıl önce oluşturulduğunda, Ipg ürünü için 2-3 Euro tutarında bir vergi uygulaması görülmekteydi. Işte bu değişiklik, ilerleme Raporunda olumlu olarak değerlendirilmiştir.
Bu temel ürünlerin vergilendirilmesinde AB ile önemli bir farklılığımızı eklemek gerekmektedir. Mazot ve LPG vergilemesinde, AB vergi yapısı üçlü bir uygulama yapmaktadır. Kullanım (Isınma, Sanayi ve Diğer) amaçlarına göre vergi farklılaştırılmaktadır. Tabloda yer alan rakamlar en yüksek vergi olan diğer kullanımlar için belirlenen tutarlardır. Oysa ülkemiz uygulamasında, tüketim yerlerine göre vergi farklılaştırılması yapılamamaktadır.
Sonuç olarak; 2001 yılı ilerleme Raporu, önceki yıllarda yayımlanan ilerleme Raporlarına nazaran, ilk defa üç ayrı konudaki gelişmelerin olumlu ifadelerle yer aldığı bir Rapor olmuştur. Ancak Raporun vergilendirme ile ilgili, genel değerlendirme bölümünde beş konuda uyumlaştırma çabalarının sürdürülmesi gerektiği belirtilmiştir. KDV konusunda verginin genel yapısı olumlu karşılanırken, oran ve istisna-muafiyet konusunda gelişme öngörülmektedir. Özel tüketim vergilemesinde ise özellikle içki ve sigara vergilemesinde uyumlaşma gerektiği vurgulanmıştır. Dolaysız vergilerde olumlu adımların devam etmesi istenmiştir. Son iki konu ise, vergi idaresinin yapısının güçlendirilmesi ve kayıt dışılığın kayıt altına alınması hususunda olmuştur
Sonuç olarak; Vergi konusu, AB üyesi ülkeler düzeyinde de gelişmelerin en zor sağlandığı alanların başında yer almaktadır. Çok açıktır ki vergi, devletlerin milli hakimiyetlerini gösteren en önemli konulardan birisidir. Kamu hizmetlerinin kaynağından fedakarlık veya benzeri bir değişiklik isteği, her zaman önemli bir dirençle karşılaşmıştır. Aynı şekilde aday ülkelerden bu alanda kısa sürede çok önemli gelişmelerin beklenmemesi gerekmektedir. Ancak
özel tüketim vergisi konusu olan akaryakıt, içki ve sigaranın vergilemesinde, Türk vergi yapısının karışık ve yeniden düzenleme ihtiyacının olduğu tartışmasız kabul edilebilir. İşte AB adaylık sürecinde , bu türden vergi tekniğiyle ilgili olan konulardaki uyumlaştırmalara öncelik vermeliyiz. Bu çalışmalar, hem, vergi gelirlerimizi daha sağlam ve saydam kılacak hem de AB uyumlaştırma çabalarında ilerleme sağlayacaktır. Örneğin içki ve sigaradan alınan mevcut vergilerin (ek vergi, federasyon fonu, malul şehit yetim payı, savunma sanayi fonu, eğitim gençlik vergisi, mera fonu) karmaşıklığı, AB adaylığımız açısından değil, bütçe prensipleri ve vergi tekniği açısından da çok olumsuz bir tablo çizmektedir. îşte, ilerleme kaydetmemiz istenen bu türden konularda çok yoğun çaba göstermemiz ulusal menfaatimizin de icabı olacaktır. Vergileme alanında yapılması istenen değişikliklerin çoğu, (yapılması halinde) kendi vergi yapımızı ve vergi idaremizi daha güçlü kılacak niteliktedir. AB-Türkiye ilişkileri açısından yapacağımız ilerlemeler, iç vergi yapımızda da güçlenmesi anlamına gelecektir. Bu paralel çıkarların olmadığı, pek az konuda ise, hem çok acil bir zaman diliminde beklenti bulunmamakta hem de üyelik sırasında yapılacak ikili müzakerelerle hallolunacaktır.
Dipnotlar
1 Bu ve izleyen bölümdeki bilgiler için Avrupa Birliği Genel Sekreterliği web sayfasındaki bilgilerden yararlanılmıştır.(www.abgs.gov.tr)
2
üye ülke süper indirimli oran indirimli oran normal oran
Belçika 1 6 21
Danimarka - - 25
Almanya - 7 16
Yunanistan 4 8 18
İspanya 4 7 16
Fransa 2.1 5.5 20.6
İrlanda 4 12.5 21
İtalya 4 10 20
Lüksembourg 3 6 15
Hollanda - 6 17.5
Avusturya - 10/12 20
Portekiz - 5/12 17
Finlandiya - 8/17 22
İsveç 
 6/2 25
3 13 Ekim 2001 'de yayımlanan 2001/3039 sayılı B.K.K. ile belirlenen ATV 'ler , (1 Euro= 1.300.000TL)döviz kuru ile Euro'ya çevrilerek bulunmuştur.