x

Enflasyonun Vergi Yükleri Üzerindeki Etkisi Ve Ortaya Çıkan Sonuçlar ( Vergi Dünyası Temmuz 2000 - 227)

Enflasyonun Vergi Yükleri Üzerindeki Etkisi Ve Ortaya Çıkan Sonuçlar

Bahattin KULU
Baş Hesap Uzmanı

Vergi yükümlülüğünün geniş kitleler üzerinde her zaman bir dirençle karşılaşması sadece vergi kaçırma güdüsüyle açıklanamaz. Çoğu zaman bu konuda hassasiyet gösteren pek çok mükellef, ekonomik sistemde olan bir takım yapısal sorunların sonucu, mükellefiyetlerini tam yerine getirdikleri halde gerçekte ödemeleri gereken tutardan fazla ödedikleri iddiasındadırlar. Bu iddiaların da en başında fiyat artışlarından kaynaklanan ve gerçek gelir olmayan bir kısım için de vergi yüküyle karşı karşıya geldikleri iddiası vardır. Biz bu yazımızda Hükümetin IMF ile imzalamış olduğu istikrar programının en önemli maddelerinden olan enflasyonun gerçekten nasıl bir etkisi olduğunu rakamsal örneklerle sunacağız. Bilimsel kaynaklardan hareketle ele alacağımız konunun önce genel özelliklerine değinip sonra matrahı etkileyen özel düzenlemelere değineceğiz. Gelir vergisi ile kurumlar vergisi matrahlarında oluşacak değişikliklerin nasıl olduğunu izaha çalışacağız. Ancak bu yazıdaki gelir, kurumlar vergisi arasındaki ayırım mevcut kanunların ayırdığı sınır ile ilgisi yoktur. Bu yazıda gelir vergisine tabi olan ticari işletmeler ile kurumlar vergisi aynı analize tabi olduğu için ayırımı kişisel gelir ve işletmelerden elde edilen gelir şeklinde anlamak gerekmektedir.
1.Enflasyon Gerçekte Bir Vergidir.
Enflasyonun bizzat kendisi satın alma gücünü azalttığından bir tür vergidir. Enflasyonu (E) ile gösterelim ve bir yılda beklenen fiyat düzeyindeki artışın % 20 olduğunu varsaydığımızda; 1.000.TL’lik tutarın bir yıl sonraki satın alma gücü, enflasyonla ters orantılı olarak değişecektir.

Yıl    0 1
1000TL’nin    1.000 1.000/(1+0,2)
Satın alma  gücü  =833
Enflasyon Vergisi — 167

Enflasyon nedeniyle satın alma gücündeki değişme şöyle olacaktır. 1.000TL’lık tutardan yukarıdaki oran sonucu oluşan gerçek satın alma gücünü çıkarırsak aradaki fark bize enflasyon vergisini verecektir. Burada sözü edilen satın alma gücündeki kayıp aslında teorik bir husustur. Konunun daha ayrıntılarında gerçekten enflasyonun kaçınılmaz etkileri görülecektir. Bu örnekteki kayıp mükellefin Türk Lirasını nakit olarak elinde tuttuğu varsayımında geçerli olan bir husustur. Dolayısıyla bu türden bir kayba karşı  her zaman önlem alınması muhtemeldir. Bu örnekte enflasyona karşı hiçbir önlem almayan mükellefin karşılaşacağı maliyet  167 TL olacaktır.
2.Dolaylı Vergilere Enflasyonun Etkisi
Dolaylı vergiler, konusu gelir ya da kazanç olmayıp işlemlerden kaynaklanan vergi türüdür. Katma değer vergisi, gümrük vergisi, damga vergisi, harçlar vb. vergiler bu tür vergilerdir. Enflasyonun bu türden vergilere etkisi sayılan dolaylı vergilerin çeşidine bağlıdır. Dolaylı vergiler ya spesifik vergi olarak isimlendirilen belli ölçü veya birim için belirlenmiş bir tutarın vergi olarak alınması ya da işlem gören şeyin bedeline bir oran uygulanması şeklinde olur. Birinci türüne spesifik ikincisine  advalorem alınan vergi denir.
2.1.Advalorem  Uygulanan Dolaylı Vergiler: Katma  değer vergisi bu çeşit dolaylı verginin  en tipik örneğidir. Belli bir tutara oran uygulanmak şekliyle  alınan vergi gelirleri  enflasyondan etkilenmez. İzleyen örnekte bu durum gösterilmektedir.
Y1 ve Y2 ‘yi birinci yıl ve ikinci yıla ilişkin vergi geliri olduğunu varsayalım  t ise vergi oranı olsun. F1 ilk yılın fiyat seviyesi, M1 ise işlem tutarı kabul edersek birinci ve ikinci yılda vergi geliri şöyle olacaktır.

Yıl  1  2
Vergi
Geliri Y1=F1xM1xt Y2=F1(1+e)M1xt
Gerçek
V.Geliri F1xM1xt  F1(1+e)M1xt/(1+e)
  F1xM1xt=Y1

 Görüleceği üzere Y1 olan ilk yıl vergi geliri ikinci yılda aynı kalmakta  ve gerçek vergi geliri değişmemektedir. Bu teorik eşitliği rakamsal olarak bir örnekle açıklayalım. 1999 yılında toplam 30 milyon KDV matrahı ve 3 milyonluk KDV geliri elde edildiğini, enflasyon oranının % 25 ve vergi oranının  % 10 olduğunu varsayalım,

1999 yılı vergi geliri = 30x % 10
 =3 milyon
2000 yılı vergi geliri =((1+0.25)x30x%10) / (1+0.25)
 =3 milyon

Hesaplamalardan da anlaşılacağı üzere, 1999 yılı ve 2000 yıllarına ilişkin gerçek vergi gelirleri arasında  bir değişme yoktur. 2000 yılı için  nominal 3 milyon  750 bin liralık  vergi geliri , gerçek gelir olarak 3 milyon lira olmaktadır.
2.2.Spesifik Uygulanan Dolaylı Vergiler : Tipik örneklerden maktu harçlar olan bu tür dolaylı vergiler enflasyon nedeniyle düşmektedir. Rakamsal örnekle reel vergi gelirlerindeki bu düşmenin nasıl olduğunu görelim.
İşlem başına alınan spesifik vergi T olsun.
Yıl 1999 2000
Vergi Geliri V1= M1xT V2=M2xT
Gerçek V.
Geliri M1xT M1xT/(1+e)
Gerçek gelir
azalması 0 M1xTM1xT/(1+e)
Örneği rakamlarla canlandıralım. Toplam 1 milyon adet harca  tabi işlem (M) olsun, maktu vergi 10 milyon ve enflasyon oranı % 25 ise;

   1999                    2000                  
Vergi geliri 1milyonx10 milyon  1 milyonx10 milyon
  10 trilyon 10 trilyon
Gerçek vergi
 geliri 10 trilyon 10 trilyon/ (1+0.25)
  8 trilyon

Görüldüğü üzere maktu şekilde alınan vergilerin  enflasyondan etkilendikleri çok açıktır. Vergi gelirlerimizde çok önemli bir paya sahip olan Akaryakıt Tüketim Vergisinin 27.1.2000 tarihli 4503 sayılı Kanunla nispi olarak hesaplanması yerine maktu vergileme esasına geçilmesi akaryakıt fiyatlarından etkilenmemesi nedeniyle reel vergi gelirlerinde azalma beklenmelidir. Ancak maktu tutarların sürekli yenilenmesiyle bu etki giderilebilir.
3.Enflasyonun Gelir Vergisi Üzerindeki Etkisi :
İşletme karlarının tespitine yönelik işlemlere enflasyonun etkisi izleyen bölümdeki açıklamalarda ele alınacaktır. Enflasyon gelir vergisi mükelleflerinin yükümlülüğünü iki açıdan etkiler. İlki vergilenebilecek gelir nominal olarak yükselir. Bunun sonucu gerçek gelirde bir değişiklik olmadığı halde daha üst dilimlerden vergilenir. Bu olaya, dilim yanılması denir. İkinci olarak bir kısım indirim ve istisnalar sabit kaldığından gerçek vergi tutarında artışa sebep  olacaktır.
3.1.Dilim Yanılması
Buna örnek teşkil etmesi açısından en canlı konu 1999 ve 2000 yıllarına ait gelirlere ilişkin dilimlerdir. Tabii sözünü ettiğimiz gerçek vergi artışının olabilmesinin önkoşulu enflasyon oranında gelirin arttığı varsayımıdır. Burada ücretlere enflasyona paralel bir zam yapılıp yapılmadığı tamamen farklı bir konudur.
Konuyu bir örnekle açıklarsak, konunun anlaşılması kolaylaşacaktır. 1999 yılı için gelir vergisi dilimleri şöyle belirlenmiştir.
(ücret gelirleri için)
2.000.000.000 liraya kadar    % 15
2.000.000.000 –5.000.000.000 arası % 20
5.000.000.000-10.000.000.000 arası  % 25

Diğer dilemlerde  yine % 5‘lik artışlarla devam etmektedir.
2000 yılı için ise vergi dilimleri şu şekilde belirlenmiştir.


2.500.000.000 liraya kadar    % 15
2.500.000.000-6.500.000.000 lira arası  % 20
6.500.000.000-12.500.000.000 lira arası % 25

Açıkça görüleceği üzere, bir yıllık  sürede her bir dilim için % 25‘lik artışlar gerçekleşmiştir. Oysa, aynı dönemde % 70’e varan enflasyon oranı kadar dilimler artırılmalıydı ki gerçek vergileme aynı kalsın. Daha öncede söylediğimiz gibi, burada ücret gelirinde enflasyon oranı kadar nominal artış olduğu varsayılmaktadır. Yani diğer bir deyişle, gelir sahibinin vergi öncesi gerçek ücretinde bir değişiklik olmamıştır. Ancak vergi dilimlerindeki ayarlamaların enflasyon oranını tam yansıtmamasından dolayı gerçek gelirin düşmesine sebep olacak haksız bir vergileme doğacaktır.
Konunun daha iyi anlaşılması için bir başka örnek verelim. Yukarıda verdiğimiz 1999 ile 2000 yılı arasında gerçekleşen enflasyon oranı % 70 ‘tir. Vergi dilimlerini de Gelir Vergisi Kanununda yer alan haliyle alıp ücret gelirinin 1999 yılı için 2.000.000.000 TL olduğunu basitlik sağlaması açısından matrahtan indirilecek herhangi bir kalem olmadığını varsayıyoruz. Kişinin  2000 yılı gerçek ücret gelirinde bir değişiklik olmadığını  ve sadece enflasyon oranı kadar nominal bir artış olduğunu varsayıyoruz. Bu verilere göre hesaplamalar şöyle olacaktır.

                1999              2000
Nominal Gelir  2.000.000.000 3.400.000.000
İndirim    0   0
Vergi Tutarı   300.000.000  555.000.000
Ortalama Oran  % 15   % 16,3
Gerçek Vergi  300.000.000  326.000.000
Görüldüğü üzere 1999 ile 2000 yılları için gerçekte (enflasyondan arındırılmış ) aynı  ücret geliri olduğu halde gerçek vergi yükümlülüğü açısından bir fark doğmuştur. Örnek olaydan da anlaşılacağı üzere, ortalama vergi oranı % 15’ten % 16,3’e çıkmıştır. Gerçek rakamlarla kişisel satın alma gücünde değişiklik olmamasına rağmen ödenecek vergi 26.000.000 TL artmıştır. Bu yüzden vergi dilimlerini endekslerken enflasyon oranı ile paralel olmalıdır ki dilim yanılması denilen sorun önlenebilsin.  Ayrıca Gelir Vergisi Kanunu Md. 86‘ya göre beyanname verilmeyecek olan ücret, menkul sermaye iradı ve gayri menkul sermaye iradı sahiplerinin beyanname verme sınırının gelir vergisi dilimlerden hareketle hesaplanması dilimlerin belirlenmesindeki önemi çok daha fazla artırmaktadır.  Buradaki durum  beyanname verip vermemekle ilgilidir ki çok önemli bir sonuç doğurmaktadır. Zira vergi yüküne ilişkin yukarıdaki örnekteki olumsuzluk beyanname verme sınırında daha da çarpıcı hale gelecektir. Bu durum özellikle stopaj oranı sıfır ya da çok düşük oranlı gelirlerde,  beyana tabi olup olmaması, vergi yükünde çok büyük farklılık doğuracaktır.
3.2. Maktu İndirim ve İstisnalar:
Gerçek vergi yükünde bozulmalara yol açan ikinci durum indirim ve istisnalardan kaynaklanabilir. Enflasyon nedeniyle maktu olarak belirlenen indirim ve istisnaların gerçek değeri azalacaktır.  Bu özellikle düşük gelirli vergi mükellefleri için çok önemlidir. Bu konuda vergi mevzuatımızda verilebilecek pek çok örnek vardır. Gayrimenkul sermaye iratları için belirlenen istisna, ücret gelirleri için özel indirim ve özel indirime bağlı belirlenen sakatlık indirimi gibi  maktu olarak belirlenenler bu konunun en tipik örneklerindendir. İzleyen örnek bu konuda söylenenleri rakamsal olarak teyit etmektedir. İndirim konusu maktu tutarın değişmediği varsayılmaktadır. Diğer verilenler yukarıdaki örnekten aynen alınmıştır.
               1999               2000
Nominal Gelir  2.000.000.000 3.400.000.000
İndirim    500.000.000  500.000.000
Matrah   1.500.000.000 2. 900.000.000
Vergi Tutarı   225.000.000  480.000.000
Ortalama Oran  % 11.2   % 14.1
Gerçek Vergi  225.000.000  282.352.941
 
Bu örnekteki ortalama vergi oranlarındaki farklılık sadece indirim ya da istisna tutarının enflasyona uyarlamamasından değil, vergi dilimlerindeki olumsuz etki de dahildir. Ancak burada esas vurgulanması gereken konu şudur. Örnekteki indirim tutarı hiçbir artışa tabi tutulmamıştır. Vergi mevzuatımızda yürürlükteki indirim ve istisnaların hemen hemen tamamına yakını enflasyona indeksleme yapılmaktadır. Yapılan ayarlamanın gerçekten vergi yükünü değiştirmemesi için enflasyonla aynı oranda olması gerekmektedir. Örneğin, gayrimenkul sermaye iratları için 1999 yılı için 420.000.000 TL  2000 yılı için 630.000.000 TL belirlenen istisna tutarlarının mükellefin vergi yükünde değişiklik yaratmaması ancak %50 oranındaki enflasyon oranıyla gerçekleşebilir. Ancak buraya kadar verdiğimiz yargılar hep gelirlerin enflasyon oranı kadar arttığı varsayımıyla geçerlidir. Böyle gerçekleşmemesi yazı konusunun dışında kalan bir durumdur. Yukarıda verdiğimiz örnekteki haksızlıkların tümüyle ortadan kalkması için her iki ayarlamanın da yapılması gerekmektedir.  Şimdi bunların yapıldığı durumları aşama aşama  görelim.
Vergi dilimlerinin ayarlamasının  yapılıp indirim yada istisna tutarında ayarlamanın yapılmadığı durum. Enflasyon oranı % 70 ,dilimlerde buna paralel olarak artırılmış (1999 yılı için 0-2.000.000.000 arası %15,  2.000.000.000 –3.400.000.000 arası  %20 , 2000 yılı 0-3.400.000.000 arası %15, 3.400.000.000-5.780.000.000 arası % 20 ) ve indirim tutarı 500.000.000 olsun.


                          1999             2000
Nominal Gelir  2.000.000.000 3.400.000.000
İndirim   500.000.000  500.000.000
Matrah   1.500.000.000 2.900.000.000
Vergi Tutarı   225.000.000  435.000.000
Ortalama Oran  % 11,25  % 12.7
Gerçek Vergi  225.000.000  255.882.352
         
Bu örnekte vergi dilimine ilişkin haksızlık ortadan kaldırıldığı halde indirimlere yönelik bir düzenleme yapılmadığı için ödenecek gerçek vergi halen enflasyondan etkilenmeye devam etmektedir. Ancak indirimler için de olması gereken oranda indeksleme yaptığımızda nominal vergi yükümlülüğü artmasına rağmen gerçek vergi yükü hiçbir şekilde farklılaşmayacak  ve ideal vergileme gerçekleşmiş olacaktır.     
                1999               2000
Nominal Gelir  2.000.000.000 3.400.000.000
İndirim    500.000.000  850.000.000
Matrah   1.500.000.000 2.550.000.000
Vergi Tutarı   225.000.000  382.500.000
Ortalama Oran  % 11,25  % 11,25
Gerçek Vergi  225.000.000  225.000.000

Buraya kadar aşama aşama ideal vergilemenin yapılmasını şu tabloda özetleyebiliriz.

    1999        2000        
1 İndeksleme yapılmadan;
-ortalama vergi oranı  % 11,25  % 14.1
-gerçek vergi yükü   225.000.000  282.352.941

2.Vergi dilimi indekslenmiş,
 indirimler indeksleme yapılmamış;
-ortalama vergi oranı  % 11,25  % 12.7
-gerçek vergi yükü  225.000.000  255.882.352

3.Heri ikisi de indekslenmiş;
-ortalama vergi oranı  % 11,25  11.25
-gerçek vergi yükü  225.000.000  225.000.000  
4.Enflasyonun Kurumlar Vergisi Tutarına  Etkisi:
Bu başlık altında esasında işletme karlarına olan etkiler incelenecektir. Dolayısıyla bu bölümde geçen kurumlar ifadesi vergi mevzuatımızdaki kurumlar vergisi mükellefiyetine tabi kurumları değil her türlü ticari işletmelerin anlaşılması gerekmektedir. Enflasyonun  kurumların vergi yükümlülüklerine etkisi çeşitli yollardan olmaktadır. Bunlar faiz gelirleri, faiz giderlerinin indirimi, satılan mallar maliyetinin tespiti, amortismanlar gibi. Şimdi bunların faaliyet sonuç hesaplarına etkilerini inceleyelim.
4.1.Faiz Gelirleri
Enflasyon oranının yüksek olduğu ekonomik ortamda işletmeler hem faiz gelirleri hem de faiz giderleri açısından gerçek olmayan tutarlara dayanarak karı tespit etmektedirler. Yürürlükteki vergi mevzuatı uyarınca  işletmelerin elde ettiği faiz gelirleri enflasyona karşı hiçbir ayarlama yapılmadan gelir kaydedilmektedir. Giderler açısından ise belli şartlarda,  4008  sayılı Kanunla 1.1.1996 tarihinde vergi sistemimize giren indirim oranı uygulanıp % 25’lik kısmı gider kabul edilmemektedir. Buradaki % 25’lik gider kabul edilmemesi katsayısının ekim ayından ekim ayına olan enflasyon oranına göre belirlenmesi ve genellikle yılın son aylarında enflasyon oranının artış göstermesi nedeniyle  sabit kıymetlerdeki artışın gecikmeli ayarlandığı yönünde bir kısım eleştiriler yapılmaktadır. Türk vergi sisteminde enflasyonun amortismanların enflasyondan  kaynaklanan zaafı büyük oranda aşılmakla birlikte belirlenen oran sapmalarının maliyetin ne olduğunu anlamak bakımından aşağıdaki rakamsal açıklamalar yardımcı olacaktır.
Önce 0 enflasyon 400 liralık sabit kıymet, % 25 amortisman ve % 40 vergi oranına göre toplam ödenecek  vergileri  görelim.

Yıl    1 2 3 4
Gelir    200 200 200 200
Amortisman(%25)  100 100 100 100
Matrah    100 100 100 100
Vergi (%40)   40 40 40 40
Toplam Vergi :   160

Bugün işletmemize aldığımız 400 TL’ lik sabit kıymetin amortismanlarının düşülmesi sonucu dört yıllık sürede ödeyeceğimiz vergilerin tutarları  toplamı yaklaşık 160 TL‘dır. Aşağıdaki tabloda; aynı rakamlarla işletmenin % 10’luk enflasyon ortamında değerleme yapmadan amortisman ayırması durumu görülmektedir. Sonuçlar, bazı yıllarda görüldüğü gibi  yeniden değerleme oranı ile enflasyon oranı arasındaki farklılığın. % 10 olduğu şartlar için de geçerlidir.

Yıl        1      2       3     4
Gelir    200 220 242 266
Amortisman(%25)  100 100 100 100
Matrah    100 120 142 166
Vergi (%40)   40 48 56 66
Toplam Vergi  :      210

Yukarıdaki hesaplamalarda görüleceği üzere ödenecek vergilerin  toplamı yaklaşık 210 TL olacaktır. Bu sonuç bize şunu göstermektedir. Eğer uygulanmakta olan yeniden değerleme oranı gerçek enflasyondan 10 puan altında  belirlenirse % 25’lik amortisman ayırdığımız bir sabit kıymetin yaklaşık bedelinin onda birine yaklaşan  haksız bir vergi yükü doğmaktadır.
4.3..Satılan Mallar Maliyeti Değerlemesi
Enflasyon dolayısıyla matrahı,  dolayısıyla da ödenecek vergiyi etkileyen işlemlerden biri de satılan mallar maliyetinin nasıl belirlendiğidir. Biz bu kısımda klasik değerleme yöntemlerinin biliniyor varsayımı altında sadece rakamsal sonuçlarına değineceğiz. Verilen örneklerdeki asıl amaç bir işletmenin varsaydığımız oranları kendi rakamlarına uyarlayarak vergi yükündeki farklılığı görebilmesidir. Sadece enflasyonun olmadığı bir durumda, açıktır ki, maliyet belirleme yöntemleri farklılığı vergi yükümlülüğünde farklılık oluşturmayacaktır. Burada LIFO ve FIFO yöntemlerinin % 10 enflasyonda ya da belirlenen yeniden değerleme oranı ile enflasyon oranı arasındaki farklılığın 10 puan olduğu duruma göre karşılaştırması görülecektir.  Enflasyonun sıfır olduğu varsayıma göre değerleme yönteminin ne olduğunun önemi bulunmamaktadır. Zira her iki yöntemde de  matrah ve dolayısıyla ödenecek vergi yükümlülüğü aynı kalacaktır. En azından karşılaştırmanın yapılabilmesi için önce enflasyonsuz ekonomide oluşan sonuçları göstereceğiz. (vergi oranının  % 40 olduğunu  ve işletmenin aldığı malı bir yıl sonra % 100 karlılıkla sattığını varsayalım)

Sıfır Enflasyon Oranı İle Malların Değerlemesi
Yıl       0      1      2      3
Satışlar  200 200 200
Alışlar  100 100 100 
Matrah  100 100 100
Vergi (% 40) 40 40 40
Toplam Vergi : 120
 Görüleceği üzere 3 yıllık periyotta toplam 300 TL kar elde edilmiş ve toplam 120 TL’ lik vergi yükümlülüğü doğmuştur.
 Şimdi aynı verilerle ilk giren ilk çıkar maliyet değerleme sistemine göre % 10’luk enflasyon ortamında vergi yükümlülüğünü görelim.

 İlk Giren İlk Çıkar Yöntemi ve % 10 Enflasyon Oranı ile
      0      1       2      3
Satışlar  220 242 266
Alışlar  100 110 121 
Matrah  120 132 145
Vergi(% 40) 48 52 58
Toplam Vergi :   158

Yine aynı enflasyon oranında, aynı satış ve alış koşullarında çalışan işletme değerleme yöntemini  son giren ilk çıkar uyguladığı takdirde ise yıllık vergi yükümlülükleri değişecektir. Buradaki örnekle hem enflasyonsuz ortamdaki işletme vergi yükü ile hem de ilk giren ilk çıkar yöntemini seçen işletmeye göre farklılıklar görülecektir.
 
Son  Giren İlk Çıkar Yöntemi ve % 10 Enflasyon Oranı ile
     0     1    2      3
Satışlar  220 242 266
Alışlar  100 110 121 
Matrah  110 121 166
Vergi   44 48 66
Toplam Vergi :   158

Ancak burada vergi yükümlülüğünün sadece yıllar itibariyle toplamından hareket ederek vergi yükü açısından avantaj ve dezavantajları hemen fark etmek mümkün olmayabilir. Yukarıdaki son iki tabloyu karşılaştırdığımızda vergi  yükümlülüğünün eşit olduğunu görmekteyiz. Zaten beklenen sonuç ta bu olmalıdır. Zira, hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın önemli olan kullanılan yöntemin  vergiyi erteleyip erteleyemediğidir. Aksi halde, ödenecek vergi, alış rakamı satış rakamı eşitken toplam vergi yükümlülüğü de uzun vadede mutlaka aynı olacaktır. İşletmelerin yöntem seçimindeki dikkate aldığı husus vergi  ödemesinin ertelenmesini sağlayıp sağlamayacağı noktasındadır. Buna göre, son uygulanan metot tercih nedeni olacaktır. Bunu rakamsal olarak anlayabilmek için, ödenecek vergilerin net bugünkü değerleri hesaplanarak son giren ilk çıkar metodunun enflasyonist ortamda avantajı görülebilir.
Konumuz itibariyle burada  enflasyonsuz ekonomik yapıya göre oluşan sonuçlarla enflasyonlu ortamın  gerçek vergi yükünü artırdığı görülecektir. Nitekim yukarıda enflasyonsuz ortamda faaliyet gösteren işletmenin vergi yükü ile diğerleri arsındaki fark çok açık görülmektedir.
4.4.Faiz ve Benzeri Giderler İndirimi:
Enflasyonun hissedildiği ekonomilerde işletme karlılığını önemli derecede etkileyen bir diğer kalem  faiz giderleridir. Burada esas konu faiz giderlerinin nominal tutarlar olarak mı, yoksa belirli endekslemeler yapılarak mı giderlere yansıtılacağıdır. Önceki bölümlerde tartıştığımız amortismanlar ve faiz gelirleri konularında endekslemesiz tutarların  bilançoya yansıması işletme aleyhine idi. Faiz giderleri konusu ise endeksleme yapılmadan sonuç hesaplarına yansıması işletmelerin vergi yüklerini azaltacaktır. Bu durum kredi veren kurumların faiz oranlarını tespit ederken, ekonomideki fiyat artışlarını da göz önünde bulundurmaları nedeniyle nominal faizleri yüksek belirlemelerinden kaynaklanmaktadır.
Faiz giderlerinin bir kısmının ( % 25) kanunen kabul edilmeyen gider sayılmasına ilişkin olarak 4008 sayılı Kanunla yeni bir uygulama getirilmiştir. Bu uygulamada  enflasyon ortamlarında faiz giderlerinin daha gerçekçi hale getirilmesi amacı görülmemektedir. 1.1.1996 tarihinden sonra uygulanmasına başlanılan faiz ve benzeri giderlerin % 25’lik kısmının giderlerden çıkarılması daha çok satılan mal maliyetinin  değerlemesinde  ve amortismanların hesaplanmasında enflasyona karşı oluşturulan vergisel avantajları dengelemektir. Diğer ifadeyle işletmenin enflasyondan kaynaklanan dezavantajları bazı müesseselerle giderilmeye çalışılırken, yine enflasyondan kaynaklanan avantajlarının  bir kısmının geri alınması anlamına gelmektedir. Yine faiz ve benzeri giderlere ilişkin bu düzenlemenin karşısında bu türden gelirlere ilişkin hiçbir düzenleyici hükmün olmaması sürekli eleştiren bir husustur. Bu tartışmalara girmeden belli bir enflasyon düzeyinde faiz ve benzeri giderlerin işletmelerin vergi yüklerinde nasıl bir değişime sebep olduğunu göstereceğiz.
Enflasyon olmadığı, yıllık satışın 500 birim olduğu yıllık % 5 faiz ödemeli 1000 birimlik kredi alındığı ve % 40 vergi oranının uygulandığı bir ortamda  işletme faaliyeti sonucu vergi yükü şöyle olacaktır.
  1 2 3
Gelirler  500 500 500
Faiz Gideri 50 50 50
Matrah  450 450 450
Vergi  180 180 180
Toplam vergi  : 540
 Aynı verileri kullanarak enflasyon oranının % 10 olduğu durumda işletmenin vergi yükü şöyle olacaktır. (Enflasyon yüzde on olunca kredi kuruluşu yüzde beşlik reel faiz geliri elde edebilmek için faiz oranını yüzde on beş buçuğa çekiyor.)

              1     2     3
Gelirler  500 500 500
Faiz Gideri 155 155 155
Matrah  395 450 510
Vergi  158 180 204
Vergi(gerçek) 143 148 153
Vergi Toplamı  (enflasyondan arınmış) :  444

Görüldüğü üzere enflasyon sebebiyle faiz giderleri nominal olarak artmıştır. Faiz giderlerinin  gerçek rakamlara indirilmesi gibi bir zorunluluk yoksa işletmenin vergi yükünde bir azalma görülecektir.
5.Değerlendirme:
Anlatılanlardan çıkan genel sonuç şudur: Enflasyon vergi yükümlülüklerinde mükelleflerin bazen lehine bazen aleyhine değişikliklere neden olmaktadır. Ancak,  bu karşılıklı iki etkinin birbirini telafi ettiği ve sonuçta bir düzenlemeye ihtiyaç olmadığı hükmü çıkarılamaz. Çünkü, mükelleflerin matrahlarını belirleyen haksızlığa neden olan unsurların karşılıklı dengelemesi sadece tesadüfi olarak gerçekleşebilir. Bu yüzden mükelleflerin tamamına yakını vergi yasalarının öngörmediği (daha fazla veya daha az) vergi yükü ile vergileneceklerdir. Eğer enflasyon olgusu , ülkelerin ekonomi politikasını elinde bulunduranlara yüklenecek bir sorumluluk ise,  vergi yüklerindeki sapma da vergi politikasını yürütenlerin ve vergi idaresinin sorumluluğudur. Mükelleflerin  ise  sadece aleyhlerinde olan konularda ve kısa dönem çıkarları için sürekli yakınmalar  vergi idaresinin bu konudaki duyarlılığını azaltmaktadır. Elbette sorunların çözümü, her iki tarafın da konuyu daha yakından izleyerek yasal düzenlemeleri gündeme getirmeleriyle aşılacaktır.